BUYURUN BURADAN YAKIN!..

Rumeli Hisar’ına oturmuşum/ Oturmuşum da bir türkü tutturmuşum…”

Orhan Veli’nin bu dizeleri insanı özendiriyor doğrusu. Rumeli türküleri de öyle değil mi? Özde güzel, sözde güzel…

Ya türkülerimiz?

Ya şarkılarımız?

Şarkılarımız biraz saray kökenli de olsa severim. Hele duygu yüklü olanlarını:

“Hüzün, zaman zaman deli dalgalarla gelir/Ömrümün kıyısına vurur…”

Sözlerle beste arasındaki uyum daha da güzelleştirir şarkıyı, şarkıları.

Bir zamanlar: “Akşam oldu hüzünlendim ben yine / Hasret kaldım gözlerinin rengine…” şarkısını sever, arkadaş toplantılarında falan söylerdim.

Enez’in Gülçavuş sahilinde denizin mavisini, kumun sarısını izlerken; aklımdan geçenler, bunlar…

Hele şu günlerde mehtabın denizle oynaşmasından doğan pırıltıların, insanı nereler sürüklediği belli olmuyor. Hem de:

“…. Son kum tanesini alana kadar…” izlenebilecek görüntüler, güzellikler.

Güneşin batışı, Ay’ın doğuşu sırasında nelerle karşılaşacağınız belli olmasa da “ressam doğa” size sunacaktır her şeyi.

Sert geçen yaz günleri; yakıcı da. Ürünlerin bir bölümü sanırım nafile! Çünkü onların serinleticileri yok.

Saros Körfezi ile Saros’u karıştırmamalı. Gala Gölü-Erikli – Sultaniçe üçgeninde doğallık henüz kendini korumakta. Yer yer “palapat kırını” andıran görüntüler olsa da gündöndüleri sarı sarı gülümsemesi bile büyüler sizi.

Geldiğimiz gün rüzgar vardı. Saros’un karşı kıyıları, Gökçeada, Semadirek ayna gibiydi.

El değmemiş bir güzellik buraları. Gürültü patırtı yok, sessiz. Tam kafa dinleme yeri. Gece deniz kıyısına indiğimde gökyüzü tüm bereketiyle ekranlaşır. Büyük Ayı, Küçük Ayı , Cezve… gözle görünür biçimde olur. Dalga sesleri ile romantik çağrışımlar yapar.

Ege ve Akdeniz’in kavurucu sıcaklığı, Karadeniz’in kapı gibi dalgaları ve soğukluğu yoktur buralarda.

Yani; Buyurun buradan yakın!..

Edirne sancaklarında ne okuyabildim, ne yazabildim. Ama burada; hem okuyor, hem yazıyorum. Daha ne isterim?