BİR ARDA BİR MERİÇ AMA İKİ TUNCA

Edirne’yi ünlü kılan güzellerden biri de nehirleri:..

Günlerden 31 Ekim 2013…

Yerel tarih Edirne Grubu’nun etkinliklerinden bir yenisi dediler. Çok geç haberim oldu. Meğer her ayın son Perşembe günleri bu tür etkinlikler (Konferanslar) yapılıyormuş.

Apar topar İl Halk Kütüphanesine yöneldim. Meğer saat beşte başlayacakmış. Salon yavaş yavaş doldu.

Konferansı meğer dostum sayılan araştırmacı yazar meslektaşım verecekmiş: AYHAN TUNCA.

Tunca’nın bu konularda çok etkin olduğunu biliyorum. Uzun yıllardır Yöre Dergisini hemen hemen tek başına yaşatıyor. Bununla da yetinmeyip, yapıtlarıyla ve köşe yazılarıyla hep kentimizin gündeminde. Dokunmadığı taş ulaşmadığı köşe kalmamıştır sanıyorum. Yalnız Edirne içinde kalmaz ulaşabildiğı yakın uzakları da sözünü ettiğim dergi aracılığı ile gün yüzüne çıkarır. Yani ve kısaca, tam bir kültür elçisi diyebiliriz. Ürünlerinden beni de mahrum bırakmaz.

İşte son armağanları:

Yöre: 155’inci sayı (Nisan mayıs haziran sayısı ve 14.yıl- Bu sayıda ana konu:80. Ölüm Yıldönümünde Edirne’nin “Karasevdalısı” Rıfat Osman

Dergi bundan böyle üç aylık olarak çıkacak. Tam 126 sayfa olarak çıkan bu sayı nefis bir basımla karşımızda

Gelelin kotardığı kitaba:

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN YILLARI VE EDİRNE Kocaman ve önemli bir yapıt. Bunun basımı da pırıl pırıl, ve fotoğraflarla zenginleştirilmiş. Henüz okuyamadım. Okuduktan sonra yine görüşürüz umarım.

Şimdi asıl konuya dönmeliyim

Konferansın konusuna baktım: Şeyh Bedrettin.

Tunca’nın konferans konusunda da yetkin olduğunu böylece yakından görmüş oldum. Akıcı ve çekici sunumuyla dinleyenleri büyüledi.

Böylece Şeyh Bedrettin’in bir Edirneli olduğunu öğrendik. Bu konudaki bilgilerimizin ufkunu genişletti. Kendisinin bu konuda bir kitabı da var ve okumuştum

Kültürümüzün önemli ve ilerici olduğunu bir kez daha duymuş olduk.

Bir iki noktayı da vurgulamadan edemiyorum. Konferansın başlama saati geç gibi geldi bana. Hele kışın kısa günlerinde sorun yaratabilir.

Bir minik daha var gözüme ilişen. Edirne Sohbetleri yerine “söyleşileri” olabilirdi.

Sunulan helvanın nefis olduğunu da vurgulamalıyım.

Şimdi gelelim üç güzelimiz nehirlere. Meriç bir, de Tunca neden iki diye aklınıza gelebilir Kendimce açıklıyorum. Tunca Nehri elbette bir tane ama Ayhan meslektaşımızın soyadı da Tunca. O zaman oldu sana iki Tunca.

Böyle olunca öyle bir çağrışım yaptı bende. Tunca yıllardır akışıyla bölgenin şusuna busuna nasıl etkilediyse. Ayhan Tunca da çalışmaları ve ürettikleriyle bir başka Tunca, bana göre.

Bu gün de anılarda kalan bir olayı yansıtıyorum.Böyle canlı kalan anılar hep ve her zamangeçerlidir. Yeniden yaşamak da güzel mi güzel hani!...