SÖYLEYECEK BİR ŞEYİNİZ YOK MU?

 Ülkemizin dört bir yanında olduğu gibi bölgemizde de meslek kuruluşlarını temsilen derneklerimiz odalarımız sendikalarımız faaliyetteler.

                İşçi temsilcilerimiz,  oda, meslek kuruluş temsilcilerimiz üyesi olan kitlenin  haklarını korumakla  mükelleftir. O koltukta oturmalarının görev üstlenmelerinin   ana sebebi budur.

                Gel gör ki,  bu kuruluş temsilcilerinin son yıllarda adı var kendisi yok. Muhteremler, sizlerin topluma söyleyecek bir sözünüz yok mudur? Sadece rutin işlerinizi yapmakla mı yetineceksiniz. Varlık sebebiniz sadece  bu  mudur?

                Koltuklarınızdan ve konforlu  yerlerinizden  kalkıp ülkenin önemli sorunları hakkında yasalar çerçevesinde   tavırlarınızı ortaya koymanızda ne sakınca olabilir?

Mesela şu alanda hakkımız yeniyor bu haksızlıktır, denilemez mi? 

                25 yıl pirim ödeyip emekli olanlar bugün bin liranın altında aylık alacak  bu haksızlık değim midi?

Bir kurumu yönetmek için göreve gelenlerin bir dizi yükümlülükleri vardır. Onun için  görevde  kalırlar

Piyasada pahalılık var. Dar gelirliler geçim sıkıntısında, buğday fiyatları yıllardır yerinde sayıyor, hayvancılık can çekişiyor, çiftçiler geçinemedikleri için tarlasını satmak zorunda kalıyor.Yüz binlerce verimli arazi el değiştirdi, bu konuda  meslek kurum temsilcilerimizin topluma sorumlulukları kapsamında  söyleyecek  sözü yok mu?

                Sendikaların veya odaların, meslek kuruluşlarının yönetimine girmek,için  ara bir beylik sözlerden oluşan kuru mesajlar vermek, buna karşın toplumu yakından ilgilendiren  konularda sessiz kalmak o görevi layığı ile   yerine getirmek değildir.

                Yasa dışına çıkmamak koşuluyla herkes hakkını ayabilir.Günümüzde çaba harcamadan hak elde etmek mümkün değil,Özellikle bölgemiz insanında  bu yönde eksiklik var, buna siyasilerimiz de dahildir. Ülkede mevcut kısıtlamaların arkasına sığınarak bu görevinizi   layıkıyla  yapamazsınız.

                Eğer beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı ile düşünüyorsunuz. O yılan bir gün sizi de  sokabilir. Geçmiş  yıllarda bunun çok örnekleri var haberiniz ola.

                 Tam bu ortamı anımsatan Nazım Hikmet’in bir şiirine köşemde yer verdim. Bu dizelerle ne demek  istendiğini anlayan anlar.

           

AKREP GİBİSİN KARDEŞİM

 

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

NAZIM HİKMET RAN

ÖZLÜ SÖZ

Evinizde çok büyük kütüphane olacağına, kafanızda yeterli bilgi olması daha yararlıdır.

SEYLAN ATASÖZÜ.

FIKRA

ASIL MARİFET

Akıl hastasının biri tımarhaneden kaçmış bir caminin minaresine çıkmış. Balkıyor o sarada minarede ezan okuyan bir müezzin var, hemen müezzini  yakaladığı gibi,” Hadi hemşerim buradan birlikte aşağı atlayalım” der

 Müezzin akıl hastası ile bahşedemeyeceğini anlayınca bir kurnazlık düşünür:

“ Buradan aşağıya çocuk bile atlar. Biz en iyisi mi minareden aşağı inelim oradan buraya zıplayalım. Asıl marifet o” der

canlı bahis - kaçak bahis - güvenilir bahis siteleri - deneme bonusu - illegal bahis -