Küresel ısınmanın üretimi olan “çöl sıcakları” tahta oturdu, oturalı; ter ter ter.
Gölgeliklerde, ağaç altlarında bile nefes almak zorlaştı. Nem oranı da ayrıca çullanınca ver elini deniz. O günlere az kaldı işte.
Kıyılar sanırım ana baba günü olmalı. Bunalan yallah denize., serinleyen serinleyene anlayacağınız.
İmdada yetişen klimalar bile, yarardan çok zarar… mış. Buyurganlar öyle diyor. Eee barutta zararlıydı, hem de çok, ama icat edildi. Bir şeyin yararlı ya da zararlı olması insanın amacına ve kullanmasına göre değişir elbet. İyilik, güzellik, doğruluk için kullanırsan sonuç da iyi olacaktır. Amacın kötülük ise, sonuç da öyle olacaktır. Bilindiği gibi barut kötü amaçlarla kullanıldı ve Hiroşima’lar yaşandı. İcat eden uygulamaları görünce canına kıydı ama iş işten geçmişti!
Haberlere göre, bilmem kaç Km. uzunluğunda ve bir o kadar genişliğinde bir buz parçası kopmuş gövdeden: O ve ötekiler eridikçe denizler de karaları yok edecekmiş. Sav bu. Yani bir Nuh Tufan’ı olayı mı? Kıyamet mi?.. diye bir sürü saçma sapan senaryolar geliyor insanın aklına.
Sıcaktan içeri giremeyince dün akşam en serin balkona oturdum.
Nereye baktıysam giz ve gizem dolu düğümler…
Yıldızlar…
Kimi minicik görünüyor. Kimi irice. Boy boy derler ya hani, aynen öyle. Kimi yanar söner, kimi derinde. Ve say say bitmez sayıda. Bitse de bitmez çünkü. Şu anda bilinen Hoca fıkrası geldi aklıma.
Hoca’ya sormuşlar (asıl amaç faka bastırmak).
-Söyle bakalım Hoca Efendi, Dünya’nın ortası, neresi?
Hoca yanıtlamış:” Eşeğimin ayaklarını çaprazlayın, nerede kesişirse orası.
Bıyık altından gülenlere: “İnanmazsanız ölçün…”
Peki , bakalım bu soruya ne diyeceksin?
--Gökte kaç yıldız var?
--Eşeğimin kılları kadar, diye yanıtlamış
Şaşkın şaşkın bakanlara da. “İnanmazsanız sayın” deyivermiş.
Hoca bu, hiç altta kalır mı?
Yıldızların sayısı bilinmiyor gerçekten. Yanılmıyorsam kırk bin dolaylarında olarak tahmin edilmekte.
Üstelik her yıldızda gizem saklı. Çözülmesi olası olmayan gizemler. En yakın yıldıza ulaşmak bile binlerce ışık yılı.
Sonsuzluk…
Uzayın sonsuzluğu…
Gel de akıl erdir. Nasıl bişey o öyle. Ne demek sonsuzluk? Öyle bir kavram olabilir mi? Olsa da akıl sır erer mi?
Yani nerden bakarsan bak, nasıl bakarsan bak. Yalnız ve yalnızca acizliğini görürsün. Ya da gizem, gizem, gizem…
- kişinin aklına gelmez bunlar.Para ve kazanma hırsları kör etmiştir. Gelsin ama çıkmasın. Köşe dönülsün de nasıl dönülürse dönülsün. Meşru da gayri meşru da olabilir. Bazıları düşünse de böyle şeyleri “sat anasını, boşver , bir şey olmaz, olsa da iş olacağına varır, kaderde varsa kaçılmaz…” mekanizmalarına zırhlanarak yaşamını sürdürür. Aslında “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” galiba en doğrusu. Aziz Nesin’in bu yapıtı tam okunması gereken zaman.
AĞLAYAN ODALAR
Evin her odası ağlamış bütün gece
Onlar ağlarken duvarlar acıyla inlemiş
Merdivenleri çıkarken yayla olmuş ova
Bahçeyi bölerken yaşamın ortasından
Evim yok kara karga yaylasında
Dalımı pencereme uzatan umut bahar
Ocaklar artık yok, öd ağacı kurumuş
Taban yaptı yapaylık, doğallık sürgünde
Havalı arabalar lükse taşırken kabakları
İşsiz aşsız, evsiz bir inanmışa bubi tuzakları
Kaç yıldız kaldı ömrüm sonlarken
Ayaklarım kan-ter ellerim
Asırlardır nasır
N.T