BAYRAM GÜNCELERİ

Bayramları en çok çocuklar sever. Yeni giysiler, şeker torbaları, bayram yemekleri, el öpmeler, armağanlar…

Bu yılın Şeker ya da Ramazan Bayramı bugün (15 Haziran) başladı. İlk gün henüz. Boğucu ve sıkıcı bir sıcak. Böyle sıcak günlere beyaz günler diyorum ben. Beden bile böyle havalarda yorulmakta, huzursuz olmakta.

İlk gün iyi geçti sayılır. Aile içi bayram kutlamalarından sonra gazeteler , ekranlar gündeme girdi. Bilgisayarı da saymadan edemeyiz. Telefonları da unutmamak gerek. Uzaktaki yakınlarla telefon görüşmeleri     de önemli böyle günlerde.

Bayram yemekleri de ilginç ve çekici olmakta. Tatlısız bayram olur mu? Olmaz.. Bayram yemeklerinin yanında eşim bir tepsi de revani sundu bizlere.

Öğleden sonra kardeşim eşiyle bayram kutlamasına geldi. Balkonda oturduk sıcak diye. Çünkü kuzeye bakan bizim balkon püfür  püfürdü…

Başka yerlere; özellikle yazlıklara gidenler yoğunluktaydı. Davulcu da uğradı, bahşişini aldı ve başka evlere doğru gitti.

Okullar  ve üniversiteler de tatile girince, Edirne ıssız ve sessiz bir kente dönüşüverdi. Çünkü son yıllardaki sıcaklar kentimizde çöl  sıcaklarını anımsatmakta. Yollar yine karınca yuvası gibi. Trafik olağanüstü kalabalık.Kaza haberleri can yakmakta.

Başka bir şey de olmadı ilk gün…

İKİNCİ GÜN

Her zamanki gibi sabah işleri ve kahvaltı..

Bayağı gelen giden oldu ikinci gün. 10’00 dışarı çıktım gazete, su ve ekmek almak için.Henüz açılmamış alışveriş ettiğimiz yer. Ancak açık marketler vardı. Oradan ekmek ve suyumu aldım. Bir saat kadar sonra gazete için çıktım. Bu açıktı bakkalımız.  İki gazete alarak döndüm. Caddeler henüz sessiz ve ıssızdı. Cumartesi pazarına bakayım dedim. Kurulmamıştı. İn cin top oynuyordu o alanda.

Sabah çok güzel bir havayla uyanmıştık. Nem oranı yine yüksekti. Bu nedenle olmalı sıkıcıydı. Bir çok aile  ve komşulardan bazıları yazlıklarına ya da akrabalarına gitmişti.

Ancak öğleye doğru ve öğleden sonra bulutlanma başladı Akşama doğru hava iyice karardı. Şu anda gök gürültüleri gümbür gümbür. Yağmur biraz yüzünü  gösteriyor, sonra duruyordu. Biz dün olduğu gibi bugün de Dünya Kupası maçlarını izleyerek arada bir Survivör, yorumlarını izleyerek zaman öldürüyoruz. Ekranlarda eskisi gibi bayram özel  programlarına yer vermedi nedense. Seçim telaşı ve partiler arası bayramlaşmaları izledik bir ara. Şanlıurfa'daki çatışma ve dört AKP’li yurttaşımızın öldürülmesi yüreğimizi yaktı bir kez daha.

Marketler açıktı demiştim ya; uğradım bir başkasına. Yeni ve taze bir şey göremedim. Kirazlara baktım, nanay. Karpuz almaya niyetlendim, kabak kökenlidir diye vazgeçtim.

ÜÇÜNCÜ GÜN

Yağmur, yağmayacağım diye inatlaşıyor hala, neredeyse karanlık olacak en uzun günlere rağmen. Kuru kuru gürlemeler sürmekte yine  . Neyse fazla dayanamadı bulutlar. Akşamüstüne doğru boşaldı. Bayağı güzel ama. Gürültülü yağdı kaç saat. Tarım için iyi olmalı. Sonra herkes yattıktan sonra  yine ve aynı şekilde yağdı… Sabah güneş yüzünü gösterdi. Ancak bulutlar öbek öbek yine vardı.

Babalar günüymüş meğer. Dede olduk ama yine babayız yaniciğime. Öğleye doğru, anımsatmasalar  anımsayacağım yoktu sanki.Yine kutlamalar uzakta olanlar telefonla, yakında olanlar…

Bir de baktım ayın on yedisi. Seçim  burnumuzun dibinde. Günler yaklaştıkça telaş merak ve heyecan artıyordu sanki.

Kent özellikle öğleden sonra normal yaşantısına dönmüştü bile. Dünya kupası maçları da tüm hızıyla ekranlardan yansıtılmaktaydı. Suvivör desen  ayrı bir renk. Çünkü  oda artık sona yaklaşmakta. Köy pazarı da vardı bu gün.

Ve  üç günlük bayram bitiverdi. Nice bayramlara; nice nice bayramlara…

Ve aklıma gelen bir B. Necatigil dizesi.

“Gelip gidenler vardı/Zaten ben geldiğimde…”