ADI ESKİ KENDİ YENİ

Gezi notları:1

İlk kez yurt dışına (Yunanistan’a) çıkmıştık bir süre öncen. Günübirlik bir geziydi bu.

Bu kez ülkemizin bir bölümünü gezelim dediler. Kendi ülkemi  öncelikle gezip görmek bana her zaman daha ilginç gelir. Çünkü o denli güzel bir ülkede yaşıyoruz ki anlatılır gibi değil. Dört mevsimi her an yaşayan bir ülke bizimki. Sıcak mı istiyorsun, Ege Akdeniz bekler sizi. Serin mi istiyorsun Karadeniz kucak açar. Dağından denizine, ovasından dağına bitmeyen en güzel tablolar ülkesidir Türkiye. Bir kıymetini bilebilsek!.. Ülke dışını da görmek elbette önemli, ama önce kendi ülkemiz.

 “Ülkemi gezip görmek zamanı bir yeşil bayramdır akşamlar.” Bir şiirimden bir dizede belirtmişim bu özlemi. Onun için ülkem benim gözümde ayrıcalıklıdır: En azından dünya güzeli, İstanbul. Ve Edirne Selimiye… Yani say say bitmez.

Sanırım Hitler: “Dünya tek bir devlet olsaydı, başkent yine İstanbul olurdu” demiş… Daha ne denir ki… Ha bir de bizden “İstanbul’u sevmeyen aşktan ne anlar”dizesi var.

Ancak bu kez İstanbul’dan yalnızca geçtik. Gece yarısıydı, hiçbir şey anımsamıyorum. Çünkü uyukluyordum, galiba.

Sabah ışıklar gözümü uyardığı zaman Eskişehir’deydik. Uykulu uykulu bir yerde kahvaltı ettik. Sonra,orada bekleyen rehberimiz de bize katılarak, kenti gezmeye koyulduk.

Şimdi organizatörümüz ve meslektaşımız Nuran KAMIŞLI’nın notlarına bir göz atalım:

1.GÜN

Edirne’den 23.00 de hareketle ile, İstanbul, İzmit,Adapazarı, Bozüyük üzerinden gerekli yerlerde mola verilerek sabah Eskişehir’e varış.Rehber eşliğinde modern şehircilik ve festivaller kenti Eskişehir’i gezmeye... Kurşunlu camii ve külliyesi, şelale, E park ,Mum müzesi, cam müzesini gezerek başlıyoruz.”

Burada bir çıkıntı yapmalıyım.
Parkta “Perili Köşk” Masallardaki köşklerin canlısı gibi. En ilginç ise Mum Müzesi… Ülke ve dünya çapındaki ünlüler bu müzede mumdan ve canlı gibi… Kimler yok ki. Sanatçısından, politikacısına kadar… Özel bir mumdan üretilen heykeller. Çok değerli ve ilginç.

 “Daha sonra odun pazarı evleri, , Atlı Han’da Lületaşı imal atölyesi ve hediyelik alış verişi sonrasında yöresel öğle yemeği için mola veriyoruz. (Çi börek, salata,  ayran, tatlı, ekstra) Yemek sonrasında  Cumhuriyet Müzesi, , cam eserler müzesi, gezisi sonrasında hamam başına yürüyerek geliyoruz.. Eşyalarımızı otelde bıraktıktan sonra Porsuk çayı’ında TekTuru (Olamadı) çay molası…”

Sonunda yorgun argın ve uykusuz olarak otelimize varıyoruz. Akşam yemeğinden sonra yakınlardaki dükkanlara gidenler oldu. Biz hemen  odamıza çıkarak dinlenmeye geçtik….

-----------------------

Gezi notları:2

Sabah uyandığımızda zengin bir kahvaltı bizi bekliyordu: Herkes istediği alıp, bardağına çay doldurarak yemeğimizi iştahla yedik.Akşam yemeği ve kahvaltı otelin ikramıydı. Bir baktık kapı önünde otobüsümüz bizi bekliyordu. Çoğumuz dinlenmiş ve yeni bir güne başlamaya hazırdık. Gezdiğimiz yerler o denli kalabalıktı k; şaşırdık doğrusu. Eskişehir’in bu denli ilgi çekmesi bir soruyu da gündeme taşıdı. Edirnemiz de bu konuma getirilemez miydi? Diye konuştuk. Her şey vardı kentimizde de neden bir başka Eskişehir olmasın dedik.

Gene organizetörümüze ve onun notlarına dönelim:

 “2.GÜN:

Otelimizde alınan kahvaltımızın ardından İnegöl üzerinden Osmanlı’ların Bursa’da ilk yerleştikleri bölgelerden olan, Uludağ’ın kuzeyindeki  dik etekler ile vadiler arasında kalan Kızık köylerinden biri olan CUMALIKAZIK Köyüne gidiyoruz.Köyde koruma ve yenileşme çalışmalarının yapıldığı toplam 270 evden bazılarına ve Etnoğrafya Müzesine misafir oluyoruz. Verilen serbest zaman sonrasında Bursa’nın en iyi korunmuş ilçelerinden Mudanya’ya doğru yola çıkıyoruz. Mütareke evi’ne uzaktan bakıyoruz. Mudanya’da  Osmanlı evlerinin en güzel örneklerini görüyoruz. Bu evlere örnek olarak Mütareke  Evi Müzesi’ni söyleyebiliriz.Türk-Yunan Savaşına son veren ateşkes antlaşmasının  yapıldığı yalıdır. Bu yalıyı gezdikten sonra Buradan Mudanaya2Nın yazlık yerlerinden kiliseleriyle ünlü Trilye’ye (Zeytinbağı) varıyoruz. Vereceğimiz serbest zaman sonrasında Edirne’ye doğru yola çıkyoruz…”

Sedan Turizmin  57 kişilik otobüsü. 11.30’da bizi Edirne’ye getiriyor.

Cumalıkazık Köyü ilginç yapılarının dışında film çevirme bölgesi olduğunu da anımsatmalıyız. Zaten bu olaydan sonra ünlenmiş bir köy. Sokakları Pazar yeri gibiydi.Köylüler ürünlerini sergiliyor müşterilere satıyorlardı. Hepsi de yerli ve organikti. Ve öyle kalabalık bir gündü ki: Arabalar bile uzun kuyruklar oluşturdu.Perşembe pazarı gibiydi yamaç. Havadarlığını ve buz gibi suyunu da anımsatmakta yarar var.

Cumartesi günü hava çok çok iyi idi ama Pazar günü soğumuştu. Her gittiğimiz yerde lüle taşından üretilmiş ürünler göze çarpmaktaydı.

Gezmek, görmek gerçekten güzel ve  yorgunluğa rağmen dinlendirici.

Ama evine dönmenin tadı da daha bir başka.

Merhaba Edirne!.. Merhaba evim!..