YAKIŞIKLI VE DİCLE’NİN YİĞİT ÇOCUKLARI - 2

Yakışıklının okulda en sevdiği şey neymiş biliyor musun? Canatan Çeşmesi ve çan sesini andıran okul ziliymiş. Yaz tatilinde, dedesinin tarlasında, harman döverken bile, zilin sesi kulaklarında çınlarmış. Canatan çeşmenin üzerindeki Dicle İlk Öğretmen Okulu logosunu, her sıkıntılı anında defterinin, kitabının bir kenarına, köşesine çizermiş.

Canatan Çeşmenin arkasındaki yola da, "Flamingo Yolu" derlermiş. Bu yollu iki tarafı ağaçlarla kaplıymış. Erkek öğrenciler ile kız öğrenciler bu yolda gezip, sohbet ederlermiş. Bazen bu yolda kadın ve erkek öğretmenlerin de gezdiği olurmuş. Dicle’nin en güzel aşkları bu yolda yaşanırmış.

Yıllar geçtikçe, Yakışıklı delikanlılık yolunda yiğit korkusuz bir kimliğe bürünmüş. Yakışıklı kitap, dergi, günlük gazete okuyor. Öğretmenlerle tartışmalara giriyormuş. Yakışıklının okuduğu ilk kitap ise İnce Memed’miş. Yakışıklıda İnce Memed gibi haksızlığa, zulme meydan okumaya başlamış. Bazı günler sabah kahvaltısında Amerikan Peyniri çıkarmış. Bu peynir turuncu- kırmızı karışımı bir renkteymiş. Yüzlerce öğrenci aynı anda, dakikalarca çatalları tabaklara vurarak protesto ederlermiş. Başarılıda olmuşlar. Amerikan peyniri gitmiş, yerine Beyaz Edirne Peyniri gelmiş. Yakışıklı hayalleri, düşünceleri artık okulun dışına taşmıştır. Bir gün radyo dinlerken tesadüfen yurt dışından yayın yapan Bizim Radyo ile tanışmış. Radyo yayınında Darağacındaki Üç Fidanın yaşamını anlatıyormuş. Üç fidanın yaşamı Yakışıklı da derin iz bırakmış. 

Her öğretim yılı başında, giden öğretmenlerin yerine, yenileri gelirmiş. Bu sefer yeni gelen öğretmenlerin bazıları, öğrenciler arasındaki kardeşlik hukukunu bozmuş. Öğrenciler, devrimciler-ülkücüler diye ikiye bölünmüş. 

Müdür başyardımcısı öncülüğünde, beden eğitimi öğretmeni ve diğer ülkücü öğretmenler, öğrencilere dayak atma, not ile kayırma, öğrencilerin düşüncelerine göre işlem yapmaya başlarmışlardır. Öğrenciler tehdit edilerek ülkücü saflarına katılmaları sağlanmış. Öğrencilerin büyük çoğunluğu bozkurt rozeti takmaya başlamış. Atatürk rozeti takanların her hareketi dayakla, not kırma ile sonuçlanır olmuş. Bir gün Beden Eğitimi öğretmeni, Siirtli bir öğrenciyi tuvalette sigara içerken yakalamış, dakikalarca tekme tokat dövüp, küfürler savurmuş. Sonra sigarayı zorla öğrenciye yedirtirmiş. Öğrencini yakasındaki Atatürk rozetini de tuvalete fırlatmış.

Yakışıklı bazen, izinsiz olarak tren istasyonuna gidermiş. Vagonların önünde Hafız Zülfü’nün kavalını dinlermiş. Hafız kavalını çalar, yanındaki küçük kızı da eteğini açarmış. Gurbete gidenler kara trenin penceresinden kızın eteğine para atarlarmış. İstasyonda büfesini çalıştıran kişi, Âşık Mahsuni’nin, İhsani’nin kasetlerini çalarmış. Yakışıklı Âşık İhsani’nin, Âşık Mahsuni’nın kasetlerini dinler, sigarasını içermiş. Âşık İnsani’nin, mektup adlı şiiri o zamanlar çok menşurmuş. Yakışıklı, karanlıkta buğday tarlasının içinden okula dönerken, Beden Eğitimi öğretmenin pususuna düşer. Yakışıklının ağzını, burnunu kan içinde kalır. Yakışıklı ne kadar buğday tarlası görse aklına pusuya düşüşü gelirmiş.

Ülkücü öğretmenler ve öğrenciler sinema salonunda gece düzenleme kararı alırlar. Gece başlamış, kurt ulumaları sinema salonun dışına taşıyormuş. Yakışıklı, eski Yakışıklı değilmiş. Yakışıklının kulağına hala 1968 deki abilerinin “Yuh… Yuh… Soyanlara. Yuh… Yuh… Soyup kaçanlara.” türküsü kulaklarında çınlarmış. Darağacındaki üç fidanı hatırlamış. 

Arkadaşları ile geceyi engelleme planı yapmışlar. Arkadaşlarından bir grup öğrenci kantinine, bir grup ise okul girişinde bulunan elektrik panosuna varmışlar. Tek hamlede panonun asmasını kırıp, bütün sigortaları dereye fırlatırlar. Artık okulda elektik yoktur. Yakışıklı ve arkadaşları göz açıp kapayıncaya kadar yatakhaneye varırlar. Yatakhane de pijamalarını giyip, öğrenci kantinine inerler. Arkadaşlarının bir kısmı mum ışığında şarkı söyleyip, göbek atıyorlarmış. Yakışıklı ve can yoldaşları da onlara katılırlar.

Yakışıklı artık son sınıfa geçmiştir. Öğretmenlerin bir kısmı değişmiş. Okula farklı öğretmen okullarından yeni öğrenciler gelmiştir. Bakanlık, öğretmen okulları arasında becayiş uygulamasına girmiştir. Amaç öğretmen okullarındaki devrimci uyanışı engellemekmiş. Yeni gelen öğrenciler de ilerici düşünceye sahip olduklarından değişen bir şey olmamış. 

Yakışıklı Kültür Edebiyat Kolu Başkanlığına seçilir. Panolarda haftalık gazete çıkarmaya başlarlar. Panoya asılan bir karikatür okulda deprem etkisi yaratır. Devlet, bir inek ile karikatürize edilmiş. Yularını tutan polisler, midesinde çalışan işçiler- köylüler, ineği sağan patronlardır. Ülkücü öğretmen ve öğrenciler kıyametleri koparırlar. Yakışıklının gazete çıkarması yasaklanır.

Bakanlık, öğretmen okullarını kapatma kararı almış. Köy Enstitülerinin başına gelen, şimdi de öğretmen okullarının başına gelecekti. Öğretmen Okulları kapatılacak. Köy çocuklarının geleceği elinden alınacaktı. Birileri köy ve kasaba çocuklarının okumasını istemiyordu. Tezek kokan, toz kokan, köy kokan, köy çocukları, öğretmen olamayacaktı. Köy Enstitülerini kapatan zihniyet, İlk öğretmen okullarını kapatıyordu.

Ülkücü öğrenciler de ikna edilerek boykot başlamış. Boykot ateşi bir kez daha Dicle İlk Öğretmen Okulun da yanmaya başlamış. Tıpkı 1968 de olduğu gibi. Ülkücüler beşinci günün sonunda MHP den aldıkları talimat ile boykottan vaz geçmişler. Yakışıklı haklı çıkmıştı. Ülkücülerle yol yürüyemeyeceğini arkadaşlarına bir türlü anlatamamıştı.

Öğretmen okullarına haber uçurulur, boykotlar Türkiye’nin dört bir yanını yayılır. Boykot günlerce sürer. Dicle’nin yiğit çocukları Ergani’ye doğru yürüyüşe geçer. Beş kilometrelik yolu yürüyüp, sloganlar atarlar. Öğretmen okulları kapanmasın derler. Ergani halkı, öğrencileri bağrına basar, öğrencilere destek verir. Kaymakamla görüşülür, ancak emir yüksektenmiş. Tüm çabalar yetersiz kalır. Milletin temsilcilerine dilekçeler, mektuplar yazılır. Milletin temsilcilerinden ne gelen, ne giden olmuş. 

Ani gelişen bir olayla, ülkücü öğrenciler ile devrimci öğrenciler arsında büyük bir kavga çıkmış. Bu yakışıklının hiç istemediği bir olaymış. Çünkü aynı yemekhanede yemek yiyor, aynı yatakhanede yatıyor, aynı derslikte ders görüyorlarmış. Öğrencilerden ve öğretmenlerden yaralanalar olmuş. Yakışıklı Canatan Çeşmesi’nin üstüne çıkar; Kısa bir konuşma yapar.

Biz kavga istemiyoruz. Arkadaşlarımızla kardeşçe yaşamak istiyoruz der. Sözlerini Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe sine” sözleriyle bitirir.

Polisler okula gelir. Polisler, öğretmenler Lokali’nin önünde toplanan devrimci öğrencilerin üzerine yürür. Yakışıklının arkadaşlarından biri öğrencilerin önüne geçerek; Rahat… Hazır ol… Komutu verir. Toplanan öğrenciler gür bir sesle İstiklal Marşını okumaya başlar. Polisler esas duruşta selama geçerler. Marş bitince bir kez daha okurlar. Polisler yine esas duruşta. Üçüncü kez okumaya başlayınca okul müdürü tarafından durdurulur. 

Olaylar sonucunda Yakışıklı ve on bir arkadaşı Ergani deki Ceza Evine konulur. Yakışıklının anası ve abisi ceza evine gelir. Anası; “Üzülme oğlum, Cezaevi, yiğitlerin, erkeklerin yeridir yatarsın çıkarsın ”der. Yargılanma DGM ye taşınır. Mahkeme yıllarca sürer. Hiç bir ülkücü gözaltına alınmaz, tutuklanmaz. Yakışıklı Devlet Güvenlik Mahkemesinde “biz gökteki meleklerle mi çatıştık, neden hiçbir ülkücü yok” diye savunma yapar.

Türkçe öğretmenin özverili çalışması ile 16 Martta bir gece düzenlenir.” Buzlar Çözülmeden” oyunu sahneye konulur. Hani Büyük Usta; Kemal Sunal’ın Deli Deli Küpeli Filmi var ya işte o. Okulda yapılan gece muhteşem geçer. Gece halk oyunları ekibinin gösterisi ile sona erer. Oyun Ergani Halk Eğitim Merkezi salonunda sahneye konulur. Oyundaki Kulplu arkadaşın performansı Yakışıklının yüreğinde yer edinir. Ergani Halkı da oyunu coşku ile dakikalarca ayakta alkışlar.

Yakışıklı yatılı okulda okumuştu. Yakışıklı ve arkadaşları köylerden, kasabalardan gelmişlerdi. Kimi ineğin, kimi koyunun, kimi eşeğin, kimi öküzün, kimi bağdan, kimi bahçeden, kimi tarladan gelmişti. Onlar, kasaba ve köy çocuklarıydı. Çatalı da, demir kaşığı da orda görmüşlerdi. Diş fırçalamayı, tırnak kesmeyi, çamaşır yıkamayı, yemek servisi yapmayı, ağaçtan iletki, pergel, gönye yapmayı, ebru sanatını, ağaç dikmeyi, doğa sevgisini, çocuk sevgisini orada öğrenmişlerdi. Öğrendiklerini köy çocuklarına taşımışlardı. Karanlıktaki köy çocuklarının ışığı olmuştular. 

Tren Ergani istasyonuna yaklaştıkça düdük sesini artırıyordu, istasyona varınca da büyük bir gürültü ile durmuştu. Ona “nerelisiniz, nereye gidiyorsunuz?” Diye sorunca. Sen Türkiyelisin, ben Dünyalı. Herkes yoluna. Bak Türkiyeli, şu gördün okul senin okulun. Sana kolay gelsin. “Yakışıklı nerede? Yaşıyor mu?” Diye sorunca; Muzip bir gülümseme ile “merak etme onunla çok zaman geçireceksin.” Haydi, hoşça kalın. 

Okula vardığımda ilk karşıma çıkan CANATAN ÇEŞMESİ idi. Çeşmenin üzerindeki Dicle İlk Öğretmen Okulu baş harfleriyle oluşturulmuş logoydu. Gerçekten çok güzel bir çeşmeydi. Yakışıklı sevmekte, defterlerinin, kitaplarının köşesine logoyu çizmekte haklıymış. Yol arkadaşımın YAKIŞIKLI olduğunu anladığımda ise, tren çoktan gitmişti. Okulun her köşesinden yakışıklı ve arkadaşlarının, abilerinin, ablalarının sesleri geliyordu. 

” YUH... YUH… SOYANLARA, SOYUP KAÇIP DOYANLARA

YUH… OKULUMUZUN KAPISINA, KİLİT VURANLARA YUH…”

Öğretmenlerimi, arkadaşlarımı saygı ve minnetle anıyorum. 16.04.2022

Yazan: Yakışıklı. Okul No:428                                                                                                       

Not: Bana bu yazıyı ulaştıran yakışıklı, eğitim -öğretim hizmetine, özel bir okulda idareci olarak devam ediyorum, diyor.

Onu tanıyan bilen var mı?

SON