Sonbahar bir kez daha kapı aralığından giriverdi. Ölgün ve solgun görüntüler ağaçların hüzünlü yapraklarını savurtmaya başladı bile. Hele bir de rüzgar çıkarsa seyret dur manzarayı..Ki bu aralar öyle…
Böyle bir manzara bir yanda çiselerken, koyu gri bulutlar da gökte sıklıkla görülmeye ve zaman zaman yağmura dönüşmeye başladı bile
Yani önümüz kış. Bu kış doğal gazlı bir kış olacak. Bakalım Edirne’nin ünlü kışında ısınabilecek mıyız?
Şu an balkondayım. Dünkü soğuk yok. Ancak bir soğuk, bir sıcak da hiç hoş değil. Nezle, grip günleri, gündeme girmeye başladı bile. Grip aşısı etkili oluyor mu? bilmiyoruz Koruyucu olacağına inanmak istiyorum, doğrusu. Bir gazetede bu aşıların geçen yıl daha pahalı olduğunu bu yıl ucuzladığını yazmıştı. Ve bu çelişkinin nedenini sormuştu. Yanıt bulabildi mi? Bilmiyorum..
Okullar öğle paydosuna girmiş olmalı. Çünkü kısa bir süre içinde kızlı erkekli gruplar görülmeye başladı. Bunlar gri pantolon ya da eteklikli beyaz gömlekli lise öğrencileri. Serde eğitimcilik var ya bir göz attım şöyle. Çoğunun kravatı gevşetilmiş, çoğunun göbeğine sarkıtılmış.Yakalar açık. Beyaz gömlekler pantolonun üzerinden aşağı doğru sarkıtılmış. Pantolonların ağları düşük. Etekler dizlerden en az dört karış yukarıda. Delikanlıların bazılarında küpe.
Ve dazlak kafalar….
Hepsi bir yana , çoğu hoş görülebilir olmasa da “gençlik işte” deyip geçersiniz.
Ama o, pofur pofur sigara içmeleri (kızlı erkekli hem de) hoş karşılanacak türden değil doğrusu.Yadırgadım ama hiçbir şey yapamadım. Öğlen paydosunda internetleri doldurmaları da ne derece doğru, anlamak zor.
Bizim gençliğimizi anımsadım hemen. Sigara içen kız yoktu gibi. Ya da çok seyrekti. Onlar da uygun yerlerde ve zamanlarda bu işe soyunurlardı. Öyle sokaklarda, toplu yerlerde sigara içmezlerdi. Tek tük de olsa sokaklarda kolkola, omuz omuza gezenlere de ne demeli, nasıl demeli, bilmiyorum
Okullarda öğretim var ama eğitim yok desek alınan olur mu ki?
Yine bizim gençliğimizde özellikle ilk ve ortaokuldayken saçlar temizlik amaçlı üç numarayla kesilirdi. Bitten korunma amacı da vardı. Ve şapka takardık. Zaman zaman şapkalar karışır tartışmalar çıkardı. Kitaplarımız ikinci elden olurdu genellikle. Öyle çok özenirdik ki uzun saça. Onları uzatmak, arkaya doğru ıslatarak taramak isteği her zaman canlı dururdu, şapkaların içinde. Sonra sonra şapka ve saç uzatmak kaldırıldı.
Şimdilerde de tam tersi. Saç uzatmak serbest ama bir yere kadar. Buna rağmen bu kez de saçları kazıtmak moda oldu.Yani artık ya saç uzatılmakta ya da kafalar kazıtılmakta.
Şimdi küçücük kızlar bile saç uzatıyor. Ve ne yazık ki bitlenmenin önü alınamıyor.
Bizim önlüklerimiz kara idi., kapkara. Yine o yıllarda temizlik amaçlı olmak üzere her sabah mendil, tırnak ve el temizlikleri kontrolleri yapılırdı. Ayda bir kez de iç çamaşırlar kontrol edilir En az haftada bir kez banyo yapmamız istenirdi.
…
O denli –mantıklı mantıksız- değişiklikler oldu ki ,derleyip toplasak buradan İstanbul’a viyadük olurdu. Başka sorunumuz kalmadı mı? Sorusunu akla getirmekte. Bu konuda yasal engeller olmasına rağmen Sistemin tutumu gümrükten mal kaçırmaya benzemiyor mu?
Eğitim almak isteyen kişinin kurallara uyması gerekmez mi? Çünkü akıl var, mantık var. Kurumlar ve kurallar var.
Çağdaş giyim-kuşam elbette gerekli ve önemli. Üniversite öğrencisine yakışan bu olmalıdır. Eşyanın doğası böyle emreder. Çünkü üniversiteler bilim yuvalarıdır.
Şaka bir yana bizim gibi bir ülke için böyle şeylerle zaman yitirmek önemli bir kayıptır.
Kutsal değerler siyaset üstü olmalıdır. İnanç olayını siyasete sokmak, sömürmek insan olana inancı olana yakışır mı, sanmıyorum. En azından ayıptır, günahtır. Bırakın bu sorunları eğitimciler çözümlesin. Başka işimiz gücümüz kalmadı mı yani? Sorunlarımız çözümlendi de bir tek bu mu kaldı?... Yazık, yitirdiğimiz zamana, çok yazık?..
“Yerimizde saymak için bile koşmak zorundayız” deyişini (Bir zamanlar moda idi)deyişini unuttuk mu yoksa?..
Bir deyiş daha vardı: “Herkes aya, biz yaya!”
Oysa ülkemiz yaşayanları için bir olağanüstü nimet.Bu güzel yurt daha da güzelleşmiyorsa, bu kimin suçu. Özendiğimiz ülkeler kendi kendine bu duruma gelmedi.Getirildi. Şöyle ya da böyle ; insanların çalışkanlığı ve gayretiyle. Sömürgeler de hesaba katılmalı elbet.
“Düşünüyorum öyleyse varım” Birbirimizi yemekten, buralara bile ulaşamadık, gibi geliyor bana…Ben kimiyim: “Bir garip Orhan Veli, Veli’nin oğluyum” desem de ben de dahil kimse inanmaz belki de…