Sonbaharın ayrı bir yeri ve önemi vardır yaşantımızda.
Alında her mevsim özelliklerini ve güzelliklerini özünde saklar. Zamanı gelince de ne varsa ortaya döker.
Şimdi mevsim sonbahar, yani güz, yani hazan…
Yazın kavurucu sıcakları bu mevsimde başka kıyılara göç eder.. İnsanlara kışı anımsatır ve hazırlar. Artık o uzun ve sert kışlar olmasa da güz görevini sürdürür.
Mevsimin belki de en önemli özelliklerinden biri hüzün. Zaten hazan ve hüzün aynı zamanda uyaklı. Ya da iki akran gibidir. Birbirlerini etkileyip bütünleşirler. Ve öylece iç içe yaşarlar.
Yine bu mevsimde atmosfer anbean değişir. Bir bakarsın lodoslamış; bir bakarsınız poyraza dönmüş.
Bu kısacık günlerde sanki dört mevsim bir arada imiş gibi gelir insana.
Ancak bir başka özelliği var ki hepsini bastırır.
Sarı!..
Her şey sararıp solan bu mevsimin hüznü de tetiklemesi ayrı bir duyarlılığı getirip kapınızın önüne bırakıverir.
Sarı, sapsarı görüntüler zaman içinde başka renklere de dönüşür. Yani o sarı vurgu zaman içinde kızıla değin ulaşır.
İğne yapraklıklar bu değişime katılmaz. “İlle de yeşillim” dedirten türküyle dört mevsim değişmezler.
Bu iyi yürekli hüznü dağıtmanın yollarını arayıp bulmak elimizde olabilir, olmayabilir de.
Büyük ozan Ahmet Haşim “Melâli anlamayan bir nesle aşina değiliz.” Deyişini belki de bu mevsimde söylemiş olabilir.
Çünkü hüznün hazza dönüşmesi, güzel bir duygudur. Sanatçılar ve ozanlar için de ilaç gibidir.
Başka bir deyişle hazan “Vur patlasın çal oynasın…” mevsimi değildir. Baharın ilki azdırır, sonu yazdırır desem abartmış olmam sanıyorum.
İkinci bahar ilginç ve ölgün çiçekleriyle de ilginçtir. Sapsarı açan çiğdemleri… gördünüz mü? Görmeli yaşamalısınız bence.
Ancak, yine de bu mevsimin özel çiçeği kasım patlarıdır. Adından bile belli değil mi? Ne denli renk varsa doğada, patlar tümünü açar.
Bir adı da krizantem olan kasım patları güz hüznünün de şifa kaynağı gibidir.
Hazza dönüşen hüznü yaşamanın bir yolu da gezmek ya da gezilerdir.
Değişik yerler ve tablolar gördükçe insanın içi açılır Yaşama zevki dallı, budaklı yeşerir. Güz gezileri yaz telaşından daha önemlidir bence. Sıcağı bunaltmaz ve terletmez.
Bu mevsimin bir de hastalığı var ki evlere şenlik. Hastalığın bulaşıcı olması: Nezle*Grip.
Son olarak diyebilirim ki; Tüm güzelliklerine rağmen: Molla, kendini kolla
Ya da güze doyun ki kışın tadı çıksın…
-----------
“İşte hancı ben her zaman böyleyim…”
Dünya karma karışıkken bile sonbaharı yazan bir konuk köşe yazarı. Hepsinin ayırdındayım. Ve ülkem zor günler yaşamakta. Bir yanda Ortadoğu batağı, öte yanda terör belası, yetmiyormuş gibi bir de kanlı ama amacına ulaşamayan darbe girişimi.
Patlamalar bir başka belâ. Şehit sayısındaki artış insan olmanın yüreğini acıtıyor.
Bunları da dilimizin döndüğünce yazdık, zaman zaman. Ancak mesleği gazetecilik olan öyle ustalar var ki…
İnsan olmanın, insan gibi yaşamanın tadını yaşayamadan gitmek, yok olmak neden?Her ölüm erken ölümdür” Dünyaya biçilen bir ömürle geldik Elbette ölüm tüm canlıların kaderi.Ama daha gençliğinin baharında ve gencecikken ecelsiz ölmek acı ve en erken ölüm değil mi?