30.Ekim.2008 (KUŞ KANATLI UMUTLAR)
Simit yaşantımızın eskiden beri vazgeçilmezlerindendir. Bir simit bir bardak çayla birlikte öğün geçiştirmek için birebirdir.
Hele sıkışık anlarda, özellikle yolculuklarda bulunmaz bir nimet. Bir çok yerde simitler artık açıkta satılmıyor. Hele hele yeni yeni açılmış olan simit evleri o görevi daha derli toplu gündemde. En ucuz, lezzetli ve doyurucu olan simit özellikle otogarların demirbaşlarından. Halk arasında yoksul yiyeceği olarak bilinir, öyledir de.Ancak seyyar olanlar , bazı yerlerde eski biçimiyle yürürlükte.Satın aldığınız simitleri bazı satıcılar eski gazete kağıtlarına sarıp, sunmakta.Elden ele gezmiş, bir gazete ne denli temiz olabilir? Hep aklımı kurcalamıştır. Bu soruyu hep sormuşumdur kendime. Yanıtlamakta hep zorlanmışımdır.
Son yıllarda ekmeklerle birlikte simitlerde kandil simidine döndü.
Öte yandan umutlar… Onları nereye sarsam da korumam olası değil. Kirlenmesini istemiyorum ama,..Poşete sarsam bir türlü, kese kağıdına sarsam başka türlü. Poşetlerin zararlı olduğu ortaya çıktı ama, aldıran yok oğlu yok. Aklıma başka çözüm gelmiyor işte.
Gelmeyince; eşe dosta soruyorum ben de.
Umutlarımı nereye, nasil saklasam? İyi bir yere saklasam başına bir şey gelmez diye düşünmek istiyorum. Çünkü az, kaşı-gözü yarılmadı. Az toz-toprak içinde kalmadı. Yıllardır unutulduğu kıyıda bekleyip durdu.
-Tam yeşerip açacakken az taşlanmadı, az ipliği pazara çıkarılmadı.. Tam çiçeklenecek derken, dallarını kırdılar bu kez. Uzak yıldızlara aktardım sorunu, yine kar etmedi.
Ancak yok edemediler umutlarımı. Çünkü onları yalnızlığıma sardım, sessizliğimle ısıttım. Bir dilim ekmeğe sürdüm, bir şiirimde. Yalnız bırakmadım uzun uzun. Kanatlarımla örtüp, sarıp sarmaladım.
Saldırıya uğradı, yine de, ezildi sürüldü. Koruyamadığım zamanlar oldu. Yetmedi; kuş tüyünden yuva yaptım.
Yine de yok edemediler umutlarımı.
Kavga dövüş, şamata çıktığında kaçırdım onu. Az gittik, uz gidemedik. Savaş, savaş yaklaştılar içimize, sızmaya çalıştılar Görünmeyen bir karanlık kuşu, gibi dolaştılar çevremizde. Ancak temizleyemezler umutlarımı. Koparamadılar benden.
Gün geldi, bir dizede yaşadı. Bir şiir oldu içimde gül-çiçek. Sarmaş, dolaş büyüdük sokak ağzında. Bir bez topun içinde koştuk, birlikte tek kale oynadık tozlu sokakta. Şiştirpan (topaç) çevirdik. Ya, uçurma uçurduğumuz o tepe, o yeşillik, o iç açan gök. Gazete kağıdından yaptığımız o uçurtmaları büyük bir sevgiyle beraberce göklere salardık. O Yükseklikte yalnız uçurtma değil, biz de uçardık sanki.
Biz uçardık ve sanki biz çiçek açardık.
Korkularımızla da birlikte yaşadık, çok zaman. Karanlıktan korktuk örneğin. Kavgadan, savaştan… korkmuştuk, yine korkuyoruz yaniciğime.
Aydınlanmanın ışığında…
İşte umutlarım, işte aydınlıklarım…
Evet, onları öldüremediler.. Ama çok çektirdiler. İşi bu olmalı fanatizmin.
Yaralı umutlarla nereye? Diye sormayın bana. Her yere , derim.
Her güzele,iyiye, doğruya, gerçeğe , sevgiye… İşim bu benim bundan sonra da Ata’mızın attığı temeller ne güne duruyor?
Şiirce kalın… Kuş kanatlı umutlarınızla bütünleşin, E, mi?...
AŞKIN BAM TELİ
Gizlenmiş ve güzlenmiş satır aralarına
İnişi merdivenlemişler gök-dibe
Kim bakar halıya kilime mide-midye
Gömleğimin uçlarını çekiştiren ben
Ayazmadan arındırılmış öz kışın göbek taşında
Tir-tir ter-tere geçişin abc-si
Çizgi romanların içinden kalkar bu tren
Kervansaraylı bir seraba bırakır beni
Saros’da akşama doğru Ay bir tepsiyken
Aşkın bam telinden satır kıyma kokusuna
Bakan ama görmeyen ada-adam
(N.Tezcan)