Bazı firma ve oda mensupları ile bir haber konusunda görüşme talebinde bulunduğunuzda,” Şu anda işimle meşgulüm sonra geliniz.
Daha sonra da aynı gerekçe ile karşılaşılır.
Bunlar basının günümüzde ne denli etkin bir iletişim aracı olduğundan habersiz kişilerdir. Birçok yerde olduğu gibi ilimizde de bu vasıfta insanlar var.
Basına bilgi vermeyi angarya olsa da olur olmasa da mantığı ile bakanların aslında haberlerini de dikkate almamak gerekir.
Aslında bu tür kişiler ve kurum yetkilileri basını arayıp bilgi vermesi gerektiği halde ayağına gelen basını böyle olmaz gerekçelerle başından savmaları durumunda yapılması gereken şu olmalı: Böyle duyarsız basını umursamaz kişileri gündeme almamak gerekir.
Bakıyorum. Edirne’de onlarca dernek, meslek kuruluşu var . Bunlar üyelerinin oyları ile oraya seçiliyorlar. Bunların bazılarını seçildikten sonra adını duyamazsınız. Basından öcü görmüş gibi kaçarlar. Sizin talebiniz olduğunda da böyle sudan sebeplerle sizi başından savmaya çalışırlar.
Yarın başları sıkıştıkları zaman ise fellik fellik derdine çare için basını arar .
Bir de bazı basın toplantılarında ciddiyetsizlik göze çarpıyor. Bir kurum yetkilisi şu saatte basın toplantısı olacağını söylüyor.
Bakıyorsunuz o saat geçiyor beyler ortada görülmüyor basın toplantısının başlayacağı yok.
Bu toplantılar zorunlu bir sebep olmadığı zaman yapılması gereken bir durum değil.
Mahalli basın mensupları kısıtlı kadrolarıyla zamanla yarışıyor , haberden habere koşuyorlar. “ Şu basın temsilcisi gelmeden toplantıyı yapamayız” mantığının da yakışığı olamaz. Eğer sen o basın için toplantı yapıyorsan sadece ona yap ve onu çağır.
Diğer basın mensupları onun keyfini beklemek zorunda mı?
-----------------------------------------------------------
NEDEN OLMASIN
Son aylarda en çok şikayet konusu hayat pahallılığından geliyor. Sebze meyve fiyatları büyük zam gördü.Bu gerçek. Bir üreticimizin talebi dikkatimi çekti. Gerçekten bölge insanımız bu konuda kafa yormalı önerisi şu:
Bölgemizde meyve ve sebzeler yerli üretim yeterli olmadığı için genellikle güney bölgelerden geliyor. Bu illerle Edirne ve İstanbul arası 933 kilometre. Buradan kamyonlara yüklenen sebze ve meyveler birçok elden geçip zamlanmasından sonra İstanbul boğazı ve Marmara’ya geliyor.
Orada gemi ve köprülerden geçişte bir ücret ödeme zorunluluğu var. Ondan sonra Edirne’ye ulaşabiliyor. Akaryakıtın da fiyatının yüksek olduğunu dikkate aldığımızda mal üreticiden tüketiciye birkaç kat artan maliyetle ulaşıyor.
Seracılık sadece uygun iklimlerde olmuyor. Teknoloji gelişti. Her yerde seralarda üretim yapılıyor. Edirne’de bu konuda uygun bir il. Isıtma sistemi için bölgemizde maden ocakları var. Biraz kafa yorulup üzerinde çalışma yapıldığında neden İstanbul ve Trakya’nın ihtiyacı için belgemizden sebze ve meyve karşılanmasın.Bölgemizde bazı sebzeler meyvelerde üretim arttı. Bunlar İstanbul ihtiyacı için de kullanılıyor.Bu ürünlerin arttırılması bizim gayretimize bağlı.
Sadece klasik ürünleri buğday, ayçiçeğini üreterek çiftçilerin geçimi mümkün değil.Deveci Armudu üreten ve bakımını yapan bir üretici diğer ürünlerden alacağı paranın kat kat fazlasını kazanıyor. Bölgemizde ürün çeşitliliğini arttırmak zorundayız.
Tarlalarımız bunun için uygun. Bu gerçekleştiği zaman bırakınız Trakya’nın ihtiyacını karşılamayı İstanbul ihtiyacına da büyük katkı yapar. Bir sebze ve meyvenin Trakya’da üretimi ile Akdeniz bölgesinden sağlanması arasında büyük fiyat farkı var.
Bir de buna hayvancılığı kattığımızda bölgemiz ülkenin en gelişmiş tarım bölgesi olur. Bununla birlikte çevreyi kirletmeyen senayı de geliştiğinde. Trakya huzurlu ve mutlu insanlar bölgesi olur, göç sona erer. Tabii bunun için Ergene Nehrinin kirlilikten arındırılması bölgemize çok miktarda baraj ve göletlerin kurulması gerekir” dedi
Bu talebe katılmamak mümkün mü?
Bölgemizin meslek kuruluşları olarak laf üreteceğimize bir araya gelip bölgenin kalkınması için bu ve benzeri projeler üretmeliyiz. Yoksa bu güzel topraklar elimizden gidiyor. Haberiniz ola…..
-----------------------------------
YARIM YÜZ YIL SÜRER
Ünlü Vatan Şairi Namık Kemal konuşmalarında, Osmanlı Devletinin sürekli gerileyen, zayıflayan durumunu anlatmak için sık sık” İmparatorluk can çekişiyor” dermiş.Namık Kemal’in bu sözleri üzerine bazıları kendisine sataşırmış.” Yıllardır İmparatorluk çan çekişiyor diye yazıp duruyorsun .Fakat İmparatorluk hala ayakta duruyor, yıkılacak gibi görülmüyor..” derlermiş.
Namık Kemal:
“Benim dediğim bakkal Mehmet ağanın can çekişmesi değil, koskoca imparatorluğun can çekişmesidir. 600 yıllık imparatorluğun can çekişmesi elbette yarım yüz yıl sürer”
ÜÇTE ÜÇÜ BULAMAYIZ
Denilir ki tanrı insana üç özelliği vermiş.
Dürüstlük Akıl. İrade
Fakat zaman zaman gördüğümüzde bir ikisinin dışında hiç kimseye iki üzellikten fazlasını vermemiş.
Eğer dürüst ve akıllı iseniz siyasetçi olamazsınız.
Eğer dürüst ve siyasetçiyseniz akıllı değilsiniz.
Eğer akıllı siyasetçiyseniz dürüst değilsiniz. Gelin bu denklemi çözün bakalım.
Tam bir bilmece değil mi?
Günün birinde bu üç özelliğe sahip istisnai bir insan bulup onu politikaya soyundurarak ülkeyi kurtarmak umudu içindeyiz. Yoksa mevcutlarla işler zor yürüyecek gibi görülüyor.
FIKRA
YAVAŞLA
Temel otobüs direksiyonunda gaza basmış son süratle yol alıyormuş.
Bakmış yolun kenarında bir tabela
Yavaşla 80 KM.
Temel aracın hızını ona gere ayarlar80 kilometre hıza iner.
Biraz sonra bir tabela daha:
Yavaşla,60 KM.
Temel hızı bu kez 60 kilometreye ayarlar.
Merakla yolda giderken bu kez Tabelada bir yazı daha:
Yavaşla 40 KM
Yolda çalışma olacağını düşünerek yine hızını azaltır.
Yine bir tabela
Yavaşla 15 KM
Temel yolda giden araçlara bakmış son sürat gidiyor.
Oflayıp puflayıp düşük hızla yoluna devam etmiş
Yine karşısında bir tabela görmüş.
Yavaşlıya hoş geldiniz. Nüfusu : 2800