MEDYANIN  HAL-İ  PERİŞANI...

Gazetelere bakamaz, TV kanallarını izleyemez olduk. Çoğunda yemek kanalları. Gözümüzün önünde yapılan yemekler, acaba kaç kişiyi ilgilendirmekte. Kokular burnumuzu kıracak neredeyse.

Anadolu mutfağı elbette varsıl. Her bölgenin kendine göre ünlüleri var.

Tekirdağ'ın köftesi, Edirne'nin  tava ciğeri, Konya'nın etli ekmeği, Kayseri'nin pastırması v.b

Yıllar önce ilkokul öğrencisi iken, anımsarım: her ilin ya da bölgenin ünlü yiyecekleri haritası vardı, sınıflarımızda. İşte o zamanlar, Edirne’nin ünlü yiyeceği olarak peynir. Gösterilmişti bu haritalarda.

Şimdilerde ön sırada tava ciğer var. Hepsi bir yana Edirne’nin her şeyden önce dünya çapında ünlenmiş Selimiye’si var. Tek başına bu bile yeter de artar kanımca. Hangi taşı kaldırsan tarih yazar. “Sultanlar kenti” olarak da anılır. Osmanlı’ya yıllarca başkentlik etmiş bir il. Hadi bu seferlik nehirleri saymayayım.Telkari sanatını ve süs sabunlarını, devaimiski anımsamayalım…

Peyniri Enez’e kaptırdık sonunda…

Ekranlarda birde yemek yarışı var. Sürüp gitmekte ve ödüllü.Kurulan sofraların kaç kişinin rüyasında bile göremeyeceği lezzetlerle dolup taşmakta. Bir çok insanın ağzını sulandırmakta. Bu ve benzerleri akla gelmez mi hiç.

Ekranların çoğu neredeyse lokanta. Kültür ve sanat olayı görüntülerden , silindi gibi. Bunun yerine geyik muhabbeti programlar  ilgi görmekte.

Hele can sıkıcı tekrarlar…Günlerce özellikle şarkı ve türkülerde aynı sesler, aynı görüntüler, usandıran yere doğru  kulaklarımızı zorlamakta. Sık sık aynı kaset…

Dini yayınlar da çoğalırken bazı kişilerin söyledikleri şaşırtıcı.

Dekolte sorunu da dikkati çekecek boyutlarda.Mayo ile şarkı söylemenin ne ilgi olduğunu bir türlü akıl erdiremiyorum. Bir müzik parçası seslendirildiğinde izleyenlerin hemen hemen tümü ayakta ya da oturduğu yerde şakır şakır oynamakta. Merakım şu: şarkı dinlemek için mi? Yoksa oynamak için mi oradasınız?

Bağ, bahçe, tarla …işleri  makineleşince biriken enerjiyi atmak için bile olsa onunda, yeri ve zamanı var. Hüzünlü şarkılarda bile göbek atmak isteyenleri de görüyorum hep.

İzleyenlerin bir bölümü de ekranlarda görünme derdinde. Bir de görünürken el sallamalar.. Yani, ben buradayım, görün beni; anlamına mı gelmekte bu davranış.

Neyse ki, Survivor başladı. Reytingler hemen kilitlendi. Sanki ikisinden doksan ikisine herkes nefes kesen! Bu kanalın peşinde. Dominik’te yaşanan Türk-Yunan kapışması  çok gergin başladı, bu kez. Başka göz doldurucu etkinlikler olmayınca zaman öldürmenin iyi bir örneği orda işte.Katılımcılar mahrumiyet yaşıyor bu ıssız adada. Bu doğal olabilir ama kitap okumalarının ne sakıncası olabilir? Aç kalmak hoş bir şey değil elbet. Bereket Hindistan cevizi parçalamak yasak değil.

Her oyundan sonra kutlamalar hiç hoş görünmüyor. Aşırı gösteriler insanı çileden çıkaracak neredeyse. Biraz da çocukça buluyorum bu kinaye dolu gösterileri. Umarım bu etkinlik bir Türk-Yunan kapışmasına dönüşmez. Sanki gidiş o yönde gibi… Zamanla göreceğiz.

Yani, belgeseller ve bazı çocuk kanalları da olmasa TV’yi kapalı tutmak daha uygun gibi. Diyeceği geliyor insanın; İçi boşalan ekranlar karşısında.

Sahi, şimdilerde akıllı telefonlar çıktı. Onlar Televizyonun yerini alma yolunda. Elinde, cebinde taşı. Her yerde kullanmak olası.Çünkü bu yeni icat, insanın kendisinden başka kimseye zararı yok.

Bakalım daha neler göreceğiz…

Medya’nın  Hal-i perişanını dinlediniz… Şimdi haberler!

TEK ÇİÇEK AÇINCA

Tek çiçek açınca doğanın bakışlarında

Sevinç sevinç çağlar dereler

Mavi mavi durulur denizler

Gök kuşağında sayılır renkler

Yıldızlar dökülür geceden

Sevgi ve barış eleder

Çocuk  bahçelerinden

N.T