BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLUNMUYOR

 Evinin önünde uğradığı suikasta kurban giden rahmetli gazeteci Uğur Mumcu’nun sık sık kullandığı bir sözü vardı. “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz.” derdi.

       Bu söz günümüz için çok daha önemli olduğunu görüyoruz.

    Bakıyoruz çoğu kez halkımız işin kolayına seçerek olayları, kendileri ile ilgili sorunları araştırma yerine onların sözcülüğünü yapan siyasilerin fikirlerini doğru olarak kabul ediyor.

    İnsanlarımız doğruların yanında yanlışların, yanlışların, yanında doğruların da olabileceğini düşünmüyor. Kısaca kendi aklınca olaylara yorum yapmıyor.

 Özellikle olayları siyasi gözle tahlil edenler arasında bu çok yaygın.

    Bakıyoruz haber saati geldiğinde insanlarımız kendi anlayışına uygun yayın yapan TV kanallarını açıp siyasi önderlerin konuşmalarını can kulağı ile dinliyor. Söylenenleri tümünü doğru olarak kabul ediyor.

    Onlar için önderleri bir fikri ortaya atıyorsa mutlak doğru olarak kabul ediliyor.

    Zamanla bu fikrin yanlış olduğu anlaşılmış olsa da o an için doğruluğuna inanılıyor.

    Toplumun bu zaafını bilen siyasiler aslında doğru olmayan olayları topluma doğru gibi lanse etmeyi beceriyor. Kendilerine inanılacağını bildikleri ve milletin balık hafızalı, söyleneni bir süre sonra unutacağını sanarak doğrulukla ilgisi olmayan fikirleri halka duyuruyor.

      Bakıyoruz birinin doğru kabul ettiğini diğeri tamamen aksini savunuyor. Bunu yakıştırma suçlarla halka duyuruyor. Kendi görüşünden aksini iddia edenlere suç hazır. Onlar şu örgüte hizmet ediyor diye sorunla ilgisi olmayan suçlamalar yakıştırılıyor.

  Toplumda bu anlayışın gerçekleşmesi gelecek açısından çok tehlikeli olabilecek durumdur.

 Biz bunun ilk kez Demokrat Parti’nin iktidarının son yıllarında gördük.

  O zaman da bir “ Vatan Cephesi”  konusu çıkmıştı.  O dönemi yaşayanlar bilirler. O  yıllarda  televizyonlar yok. Haber saati geldiğinden insanlar radyo başına geçip. Vatan cephesine intikal edenler haberini dinliyordu.

    Toplum vatan cephesi yanlıları ve karşıtları olarak ikiye bölünmüştü. Köylerde dahi cepheleşme sonucu kahveleri ayrıydı.

 Korkarım bu gidiş bana o günleri hatırlatıyor. Siyasilerin konuşmaları nedeniyle halk yine kamplara bölünmek isteniyor.

    Dilerim halkımız siyasilerin bu oyununa gelmez. Arasındaki birlik ve beraberliği muhafaza eder. Eğer onların oyununa gelirse bunun ceremesi yine halkımıza çıkar.

        ESNAFLARIMIZ FİYAT TARİFELERİNİ KOYMALI

       Edirne ekonomisi, büyük oranda ilimize gelecek yerli ve yabancı turistlerin yapacağı alışverişe dayanıyor.

    Özellikle hafta sonlarında yoğunlaşan turist akımı bu güç ekonomik şartlarda esnaflarımızın yüzünü bir parça da olsa güldürüyor. Bunlar Edirne esnaflarımız için veli nimettir. Onun kıymetini bilmeleri gerekir.

       Bakıyorum bazı işyerlerinde ve lokantalarda fiyat tarifeleri yok.  Bu ilimize gelen misafirler için şüphe yaratabilir. Bir iş yerine gelip alışveriş yapacak, lokantada yemek yiyecek kimse fiyatının ne olduğunu bilmeli.

     Bunu sağlamanın yolu satılacak ürünün fiyatını yazmaktır. Bu müşteri için gelenlere güven verir.

   Bir de dikkat çeken husus şu: Esnaflarımız Edirne’ye gelen turistlere ürünlerini pazarlamanın yanında Edirne’yi tanıtma, turistlere ilimizi sevdirme yükümlülüğü olduğunu da unutmamalı.

      Bunun için her işyerinde tarihi kentimizi tanıtan broşürler bulunmalı. Alışveriş için gelen misafirlere bu broşürler sunulmalı ve ayrıca Edirne’nin çağdaş ve huzurlu bir kent olduğu anlatılmalı.

     Bu sağlandığı takdirde, kentimizden memnun olarak ayrılan bir turist daha sonra birkaç turistin gelmesini sağlar.

  Edirneliler Üniversite öğrencilerine de sevgi ile yaklaşmalı onların Edirne’de kaldıkları sürede yaşamları için destek vermeli ev kiralarını dolar yerine Türk parası ile almalı,  mümkün olduğunca depozit teklif etmemeli. Esnaflarımız öğrencilere bazen indirim sağlamalı.

    40 bini aşkın üniversite öğrencisinin Edirne ekonomisine yaptığı katkıyı göz ardı edemeyiz.

    Yaz günleri gelip Üniversite kapandığında Edirne suyu çekilmiş değirmene döndüğünü unutmayalım.

    Üstelik bu öğrenciler memleketlerine gittiklerinde kentimizin fahri temsilcisi olacağını dikkate alarak, onların kentimizden mutlu ayrılmaları5na katkı yapmalıyız. 

 YILLANMIŞ ŞARAP

Müşteri garson  yüksek sesle seslendi- “Garson bey ! Lütfen bakar mısınız?  Getirdiğiniz şarabın içinde beyaz bir saç yüzüyor.”

 Garson müşteriye cevap verir:

-“ Anlayın işte efendim şarabımız nasıl da yıllanmış”.