Siyasetçiler bol seçim öncesi keseden atıyor. Bazıları meseleyi farklı yönlere saptırıp” cambaza bak” misali halkı gerçek gündeminden uzaklaştırmak istiyor. medyamız da bu işin borazanlığını yapıyor.
Her gün ekonomide toz pembe tablolar çizerek halkın ekonomik sıkıntılarını gizliyor. Bazıları ise, ona cevap verme derdinde. Bu arada halkın gerçek gündemi ekonomik sıkıntıları ikinci planda kalıyor.
Bir ülkenin ekonomik göstergesi çarşı pazarıdır.
Sadece iki büyük ilde devlet desteği ile tanzim satış pazarları kurarak pahalılık önlenemiyor. İnsanların satın alacağı ürünlere baktıkça gözlerine inanamıyor.
Dar gelirli biri bunları alarak nasıl nafakasını sağlayacak. Et yeme bir yana ot yemek dahi ateş pahası oldu. bir demet soğan,maydanoz, insanlarımızın bütçesini sarsar duruma geldi.
Pazardan elinde yarım kiloluk biber, bir kilo patates , bir kilo soğan aynı miktarda portakal ile evinin yolunu tutan bayanın kendi kendine söylendiğine şahit oldum.
Bana ,eskiden aldıklarının ancak yarısını alabildiğini, pazar ihtiyaçlarını alamadan eve gittiğini söyledi. Buna evin temizlik malzemelerini, peynir zeytin gibi ürünleri de eklediğinizde, ayrıca elektrik su parasını da ilave ettiğinizde biz tek maaşla nasıl yaşarız, kara kara düşünüyorum.
Evlerimizde et yerine dert kaynıyor” diye şikayetlerini dile getirdi. Bir değil bin kez haklı.mutfaktaki yangın her tarafı yakar. Siyasiler meydanlarda atıp tutacağına oralara çözüm bulmalı.
Öyle pansuman tedbirleriyle bu işler yürümüyor.ne kadar halkı farklı yönlere çekmek isteseniz de sonunda mutfakta, geçim derdinde odaklanıyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
HANİ TARIMDA KENDİ KENDİNE YETERLİ 7 ÜLKEDEN BİRİYDİK
Bir süre öncesine kadar ülkemiz ,dünyada tarım alanında kendi kendine yeterli olan 7 ülkeden biriydi. Tarım ürünleri ithali diye bir sorun gündemde yoktu. Kendi yağımızla kavruluyor, ayrıca tarımda ihracat dahi yapıyorduk.teknoloji gelişti, tarımda imkanlar arttı.
Peki ne oldu da tarım ürünlerinin tamamına yakınını ithal eder duruma geldik.Mercimeği biz neden ta Kanada’dan Soğanı patatesi komşu ülkelerden hatta kavgalı olduğumuz Mısır’dan alıyoruz.
Hayvancılığımızın geliştiğinden söz ediliyor. Peki o hayvanların kaynağı neresi. Dünyanın dört bir yöresinden tırlar dolusu hayvan ithal ederek nasıl hayvancılık gelişecek. Durum böyle olunca hayvansal üründen yeterince faydalanamayan yeni nesil nasıl sağlıklı olsun?
Tarım ürünlerinin tamamını ithal eder duruma düşmek, hiç kimseyi rahatsız etmiyor mu?
Yarın, bu ürünleri ithal ettiğimiz ülkeler sattıkları malın fiyatın iki katına çıkarsalar veya” size mal satmıyoruz” deseler ne duruma düşeceğiz.
Siyasilerimiz yüksekten atmayı bir kenara bırakıp halkın gerçek sorunlarına kafa yormalı.Bugün kendilerine alkış tutanlar yarın yardımlar kalkıp mutfakta yiyeceği azaldığında feryat edecekler.
Onun için siyasileri desteğin yanında yanlış yaptıkları zaman halkın uyarı görevi de olmalı.Yanlışı da doğru gibi desteklemek onları daha büyük hatalara sevk eder Bunun faturası da sonunda bizlere çıkar.
YOLLARINI BARİ BOZMASAK
Edirne’de tarihi dokunun az da olsa varlığını sürdürdüğü Kaleiçi sokaklarına baktığınızda yolların kesiştiğini bir düzenin nizamın olduğunu görürsünüz. Asırlar önce insanlarımız bunu düşünüp imarı ona göre yapmışlar.Keşke Kaleiçi’ndeki o güzey , sanat harikası cumbalı evler beton evlere kurban edilmeyip bugüne gelseydi.
Bugün için temennimiz hiç olmazsa Kaleiçi’ndeki yollara zarar verilmemesi, oraların yeni yerleşim alanları gibi eğri büğrü duruma gelmemesi.
O gerçekleştiği takdirde Edirne ekonomisinin turizmden geliri bugünkünün kat kat üstünde olurdu.
Edirne’ye gelen turistler bizlerin beton yığını, özensiz evlerimizi görmek için gelmiyor. Yıkık , harabe halinde de olsa eski eserleri ziyaret ediyor.Orada ortak medeniyetin eserlerini görüyor.Bazen yakılmış bir ahşap evin önünde turistlerin toplandığına tanık olursunuz. Gelen misafirler bizim tarihi dokumuzu nasıl harabe haline getirdiğimize bakıp hayrete düştüğünü görürsünüz.
Edirne birçok medeniyetin merkezi olmuş bir il.Saat Kulesi başka bir döneme köprüler hanlar hamamlar ayrı zamanların eserleri.
Tüm bunlar insanlığın ortak mirası ,Uzak doğudan gelenler buralarını ziyaret amacıyla geliyor. Ellerindeki kitapçıklar oralarını tarif ediyor. Geçte olsa acaba ne zaman bu güzel kentin gerçek sahibi olduğumuzu öğlenceğiz.
Bu kafayla, sözde kalan tedbirlerle bu zor gibi görünüyor
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
1-2011 yılında ülkemizde 171752 çiftçi 2 milyon 938 dekarda pancar ekip 16 milyon 126 bin ton pancarı üretildiğini:
2- 1016 yılında ise 105 bin 500 çiftçi 3.milyon 220 bin dekar alanda ekim yapıp 19.milyon 600 bin ton pancar elde edildiğini.
3-2001-2002 yıllarında pancar üreticisi sayısının 500.000 adetken kota ve ÇKS sistemi uygulamasıyla bu sayının 200. Bine indiğini
4- Türkiye’de Şeker Şirketinde 25(bugün bir kısmı satıldı) özel sektörde ise 8 şeker fabrikası olduğunu:
5- 2016-2017 pazarlama yılında belirlenen şeker miktarının 2 milyon 650 bin tondan kota olarak tanınan %10 oranı olan 265 bin tonluk bölümü nişasta bazlı şekerden kalan 2 milyon 385 bin tonu şeker pancarı olarak planlandığını.
6-Şeker pancarı, tarım hayvancılık sektöründe yem olarak, taşımacılıkta, etil alkol yapımında kullanıldığını:
7- Şeker pancarının hava kirliliğine karşı atmosfere en fazla oksijen veren bir ürünü olduğunu:
8- Deniz seviyesinden yüksek alanlarda ekilen şeker pancarının şeker oranın daha yüksek olduğunu biliyor musunuz.?
9- 2014 yılında tekelin özelleştirilmesi sonucunda tütün ekiminin 1014 yılında tasfiye edildiğini:
10- 2002 yılında 405 bin 882 olan tütün üreticisinin sayısının 2015 yılında %86 azalarak 56 bin üreticiye düştüğünü, tütün üretiminin aynı yallarda 159.521 Tondan 62 bin tona indiğini:
11-2008 yılından sonra tekele ait sigara fabrikalarının özelleştirilmesinden sonra sigara pazarına hakim olan 5 yabancı firmanın 18 milyar liralık Pazar payının %90 ’ına hakim olduğunu,2009 yılandan sonra kırsal kesimden büyük kentlere göç edenlerin çoğunluğunu tütün üreticileri olduğunu biliyor musunuz,?
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
Temel bir gün ormanda gezerken bir hazine bulur, hazineyi gömer ve üzerine bir tabela koyar tabelanın üzerine :
“ Burada hazine yoktur” diye yazar.
Ormana giden arkadaşı Dursun burada hazine olduğunu anlar, hazineyi alır.
Tabelayı çıkarıp üzerine şöyle yazar:
“ Bu hazineyi Dursun almadı”