kaçak bahis

deneme bonusu

casino siteleri

canlı bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

bahis siteleri

porno izle

Ne olacak bu memleketin halinden öte ne olacak bu insanlığın hali derim.

Büyük insanlık yaşam serüveninin aşamalarını özetle yazmaya çalışacağım.

Tüfek, Mikrop ve Çelik: İnsan Topluluklarının Yazgıları.”
Kaliforniya Üniversitesi coğrafya ve fizyoloji profesörü Jared Diamond'un 1997'de yazdığı kitabın adıdır. 1998'de kurgusal olmayan genel eser dalında Pulitzer Ödülü ve En İyi Bilim Kitabı dalında Aventis ödülü kazanmıştır. Temmuz 2005'te National Geographic Society tarafından kitaba bağlı kalarak çekilen bir belgesel PBS'de yayınlanmıştır. (Kaynak: Vikipedi)

Tübitak yayınlarından çıkan Tüfek, Mikrop ve Çelik kitabını yıllar önce iki kez okumuştum. O dönem kitabın 5. baskısı yayında idi. Hamdolsun şimdi Tübitak bu tür de olan kitapları basmıyor ve bu tarz kitapların yazdığı bilgilerle, insanlarla ilgilenmiyor. İneklere ilahiler okutarak ineklerin süt verimliliğini artırmaya çalışılıyor. Kolay gelsin diyelim. Hani eski yaşlılarımız derlerdi ya,“Allah akıl fikir versin.” Başka ne söylenebilir ki…

Kitaba dönecek olursak; bu kitaptan insanlığın geçmişine ve gelişimine dair çok şey öğrendim. Kitap insan canlısının yaşamının Kuzey Afrika’da başladığını ve buradan yeryüzüne/mavi gezegene nasıl yayıldığını nedenleri ile bilimsel bir şekilde biz okuyuculara aktarıyor. Kitabın farklı yayın evlerinin bastığı versiyonları piyasada var. Alıp okumanızı öneririm.

İnsanlar yeryüzüne dağılırken arayış içinde göç ediyorlar. Kendilerine yeni yaşanılabilinir topraklar ediniyorlar. Bu arayış ve yer edinme dikey (meridyenlere göre) olmuyor. Yatay/paralel (boylama) göre oluyor. Örneğin Habeşistan/Etiyopya, Sudan veya Mısır’da başlayan insan yaşamı, paralel bir şekilde Suriye, Mezopotamya bölgesine ve Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’a geçiyor. Neden mi? Çünkü aynı paralel üzerinde yaşam koşulları üç aşağı beş yukarı aynı. Sıcaklık, bitki örtüsü benzerdir ve benzer hayvanlar yetişir; dolayısıyla insanların buralarda yaşaması nispeten daha kolaydır. Şunu da haklı olarak sorabilirsiniz; peki hocam insan hayatı neden Kuzey Afrika’da başladı da başka bir yerde başlamadı? Işığın yani Güneş’in, su ve toprağın uyumlu ve uygun olması nedeniyle başlangıç bölgesi Kuzey Afrika olabilir. Sibirya’da veya kutuplarda olma olasılığı yok.
İnsanlar Mezopotamya’da hayvanları ve bitkileri evcilleştirdi; bitkileri ekip-biçmeye, hayvanları çoğaltıp beslemeye başladılar. Mezopotamya çok uygun bir bölgeydi çünkü Dicle ile Fırat arası olan bu bölgenin iklimi sıcak, suyu bol ve toprağı verimliydi.

Daha sora bulundukları yeri dayanak yaparak adım adım bir paralel yukarıya geçtiler yani Anadolu’ya geçiş başladı. Buradan bir kol Avrupa’ya bir kol Asya’ya doğru paralel bir şekilde yayıldı. Arayış, göç ve yerleşim devam ediyordu Asya’daki insanlar zamanla kuzeye Bering Boğazı’nı geçerek ABD’ye ulaştılar. “Bering Boğazı Asya'nın en doğu noktası (169° 44' W) ile Amerika'nın en batı noktası (168° 05' W) arasında bir boğazdır. Günümüzde Rusya ile ABD (Alaska) arasında coğrafi bir sınır konumunda olması ile birlikte Amerika ve Asya kıtalarının birbirine en yakın olduğu yerdir.” (Kaynak: Vikipedi.)

ABD’ye ulaşan insanlar artık doğa ile her alanda mücadele edecek beceriye araç gerece sahiptirler. Hızlı ve kolay bir şekilde hem enine hem de boyuna güneye doğru yayıldılar ve böylece Güney Amerika’ya da insanlar yerleşmeye başladı.İnsanlar Asya’dan Japonya, Endonezya, adalar ve Avusturalya’ya; kuzeyden de kutuplara ulaştılar. Kitap insanlığın yeryüzüne dağılımını, benim hatırladığım ve anladığım kadarı ile bu şekilde anlatıyor.

İnsanları bu maceraya iten nedir derseniz, ona da şöyle cevap verebilirim: Hayatta kalma, beslenme ve soyunu sürdürme isteklerinin yanı sıra hep daha iyiye ve güzele ulaşma, rahata kavuşma istekleri ve de bitip tükenmeyen enerjileri ve meraklarıdır.

Arayış ve göç tamamlandıktan sonra insanlar yeryüzünde birbirlerinden kopuk, yer yer birlikte soy kabile şeklinde yaşadılar.

Bir zaman sonra Mezopotamya’da Sümerler diye bir kavim Sümer site devletini kurdu. Yazıyı ve kayıt tutmayı insanlığa armağan ettiler. İnsanlık tarihinde yeni bir dönem başladı.Krallar (Gılgamış), tapınaklar ve inanç değişimi başladı. Tapınaklarda tanrılara adaklar adanmaya başlandı. Krallar tanrıların yeryüzündekİ temsilcisi oldu. Her şey değişmeye başladı. Daha sonra aynı coğrafyada Akad, Babil ve Asur devletleri kuruldu. Asur devleti yeryüzünde ilk büyük imparatorluk örneği olarak tarihe geçti.

Bu bereketli topraklar manevi alanda da bereketliydi; insanlığın manevi dünyasını büyük ölçüde etkileyen üç semavi din de bu topraklarda yeşerdi boy verdi ve insanlığa yayıldı. Manevi dünyadaki bu gelişmeyle iç içe (aynı dönem ve sonrasında) Akdeniz ve Ege denizi kıyılarında yüzlerce Yunan site devleti kuruldu. Demokrasi ve bilimin; felsefe, matematiğin temeli yine bu topraklarda atıldı. Sokrates, Platon, Aristoteles; Thales, Pisagor, Öklid ve onlarca bilim insanı bu dönemde insanlığa demokrasi ile felsefe ve matematiği armağan ettiler.

Değişim, dönüşüm ve insanlığın hayat mücadelesi devam etti.

15-16. yüzyıldan itibaren başta Portekiz olmak üzere İspanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve Birleşik Krallık denizcilikte önde olan ülkeler olarak mavi gezeni/yeryüzünü yeniden büyük gemilerle keşfe çıktılar. Bu keşfe çıkmanın bir nedeni de dönemin Osmanlı İmparatorluğu’nun Trabzon, İstanbul ve Kıbrıs adasından ipek ve baharat yollarını kontrol etmesi, Çanakkale ve İstanbul boğazlarıyla da Avrupa’ya giden tüccarlardan fazla vergi almasıydı… Bu dönem tarihe sömürgecilik dönemi olarak geçti. Başta Portekizli denizciler olmak üzere yukarıda ismini saydığım Avrupa ülkeleri Cebelitarık Boğazı’nı geçerek, Afrika kıtasının en güneyindeki Ümit Burnu’na ulaştılar. Buradaki toprakları işgal ederek insanları köleleştirdiler; ayrıca deniz üsleri kurarak Hindistan’a ulaştılar ve Hindistan’ı da işgal ederek sömürgeleştirdiler. Daha sora da Asya topraklarına ve Amerika kıtasına ulaştılar. Peru’da hüküm süren İnka İmparatorluğu’nu, Meksika’da hüküm süren Aztekler’i, Avusturalya da yaşayan Aborjinler’i ve bugünkü Amerika Birleşik Devletleri topraklarında yaşayan Kızılderili kabileleri vahşi bir şekilde katlederek topraklarına ve mallarına mülklerine el koydular. Ozan Mahsuni’nin dediği gibi, “Parsel parsel eylediler dünyayı.”

Neden yerliler başarılı olamadı derseniz çünkü Avrupa teknolojik olarak güçlüydü. Ellerinde ateşli silahlar ve hastalıklardan korunmak için ilaçlar vardı. Bir de tabi ki inançları -Hıristiyanlık ve kurnazlıkları. Kenyalı siyasetçi Jomo Kenyatta’nın dediği gibi: “Beyaz adam geldiğinde ellerinde İncil vardı. Bizimse topraklarımız. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.”

Beyaz adam acımasızdı. Afrika’dan binlerce köle getirip işgal ettiği topraklarda çalıştırdı. Yeraltı ve yer üstünden edindiği ganimetleri batıya taşıdı. İşte Jared Diamond’un Tüfek, Mikrop ve Çelik kitabı ile Raimondo Luraghi’nin Sömürgecilik Tarihi kitabı tüm bunları bize anlatıyor.

Bugünkü Batı ve ABD’de bu sayede bugünkü Batı ve ABD oldu. Dönemin emperyal gücü Birleşik Krallık doğudan batıya güneşin batmadığı imparatorluğu böyle kurdu.

Özellikle 18;19 ve 20. yüz yıllarda Batı ve ABD kendi içinde sanayi devrimi ile büyük bir değişim dönüşüm geçirerek; 20. yüzyılda birinci ve ikinci dünya savaşları gibi iki büyük savaş yaşasa da zengin, özgürlükçü refah toplumunu kurabildi; bu gün için de refah, özgürlük, adalet, hukuk ve insan hakları görece demokrasi bu ülkelerde var. Şimdi dünyanın her yerinden insanlar bu ülkelere gitmeye çalışıyor. Göçle göçmenlik iç içe geçti. Milyonlarca insan özellikle Afrika, Asya ve İslam ülkelerinden bu ülkelere gitmeye çalışıyor. Dikkat ederseniz insanlar; özellikle Müslümanlar Riyad, Mekke, Medine veya Tahran’a gitmiyor. Tam tersi buralardan kaçıyor veya kaçmak istiyor. İnsanlığın yeryüzüne dağılış dönemi ile bu dönemin göç- göçmenlik sorunu farklı.

Ben bu durumu olumlu ve olumsuz yönleri ile birlikte değerlendiriyorum.

Olumludur insanlar iç içe geçiyor. İnsanlık doğal ve doğal olmayan yollarla buluşuyor. İnternet, ulaşım, iletişim ve yapay zeka insanları çok hızlı bir şekilde etkiliyor, harekete geçiriyor; insanlar bir çok şeyin farkında; daha iyi yaşamak istiyorlar. Afrika, Asya ve Ortadoğu’da despot, oligarşik, dinci yöneticilerin ülkelerinde yaşamak istemiyorlar. Geçmişte parça parça olan melezleşme şimdi çok hızlı bir şekilde oluyor.

Köyden, kasaba ve ile gidemeyen insanlar kentlere, başka ülkelere, kıtalara gidip yerleşiyorlar. O nedenle yer kürenin tamamında insanlık melezleşiyor; insanlar arasında geçiş oluyor. Bu da milliyetçiliği, inancı ve ulus devletleri aşındırıyor. Bunlar insanlık için olumlu şeylerdir diye düşünüyorum.

Olumsuzdur insanlar çok acı çekiyor; savaşlar nedeni ile canlarını, yakınlarını, mal-mülklerini kaybediyor; yerinden yurdundan, toprağından oluyor. Gittikleri ülkelerde insanca karşılanmıyorlar. Kamplarda veya cezaevlerinde yaşamaya zorlanılıyor. Örneğin “ABD'ye iltica etmek için sınırdan 'kaçak yollarla' giren Türkiye vatandaşlarının sayısı 55 bini aşarken, sınırı geçtikten sonra gözaltına alınan ve ABD'deki tutukevlerinde bulunan Türkiye vatandaşlarının sayısının da 15 bini geçtiği bildirildi.” (Kaynak: 23/10/2023, Gazete Duvar.)

Son ABD ve Almanya seçimlerinde de görüldüğü gibi göç ve göçmen korkusu, Batı ve ABD’de milliyetçiliği ve yer yer ırkçılığı tırmandırıyor. Var olan kısıtlı hak ve hürriyetler, demokrasiler tehdit altına giriyor.

Bizde de Zafer Partisi yöneticilerinin yabancı karşıtlığı ırkçı söylemleri buna örnektir.

Bunları da olumsuzluklar olarak görüyorum.

İnsanlığın yaşam serüveni devam ediyor.

Sizce ne olacak insanlığın hali?

Doğru, ideal ve güzel olan; insanlar arasında dil, din, ırk, cinsiyet, ten ve sosyal sıtatü farkı gözetmeyen bir gelecek; su akar yolunu bulur; insan zekası/aklı da su gibi kiri, pisliği temizler kendi yolunu bulur misali, gelecekte özlenen sistemin yolunu bulur mu dersiniz?

Ben, insana ve insan aklına güveniyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.