Kırkpınar’da bu yıl basın mensuplarına verilen yeleklerlerin üzerindeki Aysan firmasının reklamı ile yüzlerce basın mensubu üç gün süre ile bu firmanın reklamı ile dolaştı.
Diyebilirim ki bu kuruluş basın mensuplarına verilen yelekler sayesinde yurdun dört bir yanında adını duyurdu.
Daha önceki yıllarda basın mensupları yelekleri Edirne belediyesi tarafından sağlanıyordu.
Bizler de bu spor etkinliğini organize eden belediyemizin adını sırtımızda taşımaktan onur duyuyorduk.
Bu yıl her nedense farklı bir uygulama oldu. Basın mensupları olarak bir yağ firmasının reklamını üstlendik. Buna neden gerek duyuldu, bilmiyorum.
Kırkpınar etkinliğinde her zaman olduğu gibi en büyük fedakarlık Trakya Birlik ile Edirne Belediyesi yaptı. Bu yıl Aysan Yağ Sanayi bu reklamı ile onları gölgede bıraktı.Baüsın mensupları da zorunlu olarak buna alet oldu.
KEŞKE GEZETECİLER CEMİYETİ YAPSAYDI
Basın mensuplarının üç gün süre ile taşıdığı yelekleri ile bir firmanın reklamına aracı olma yerine bu görevi sayıları bir elin parmağına ulaşan basın derneklerimiz yapmış olsaydı daha yararlı olmaz mıydı?
Haber yazarken bir firmanın adını yazmamak için ince eleyip sık dokuyan basın mensuplarımız bir yağ firmasının reklamını üç gün süreyle sırtında taşıdı.
Bu tanıtım sadece Edirne ile de sınırla kalmadı. Canlı TV yayınıyla Yurdun dört bir yanına yayıldı, hatta yurt dışında dahi duyuldu.
Basın mensubu arkadaşlarımızın bu konuyu değerlendirmelerini, yapılan bu uygulamanın doğru olup olmadığını gündeme getirmelerini isterim.
Acaba , Belediyemiz basın mensupların yeleklerini kendisi verme yerine neden bölgede yeni adı duyulan bir yağ firmasına verdi.
O da meraka değer doğrusu.
MUHTARLARIMIZDAN DAHA DUYARLI OLMALARI BEKLİYORUZ
Mahalle ve köy muhtarlarımız yetkili oldukları mahallelerin en yetkili kişileridir, devlet temsilcileridirler.
Görev üstlenen muhtarlarımızın bunun bilincinde olduğu kanısındayım.
Muhtarlarımız aynı zamanda bulundukları semt ve köylerin sorunlarını ilgili makamlara ileten kişilerdir.
Bu konuda kendilerine mahalli basın her zaman yardımcı olmaktadır.
Özellikle köy muhtarlarımızın mahalli basını değerlendirme imkanını yeterince değerlendirdiği anlayışında değilim.
Bazı köy muhtarlarımız her nedense basına haber vermeyi sorunlarını aktarmayı zül sayıyor.
Bazıları da mahalli basını diğer basınla karıştırıp önemsiz görme anlayışını taşıyorlar.
Muhtarlarımızın bu yaklaşımları kendilerine yarar getirecek fayda sağlayacak anlayışlar değil.
Mahalli basınımız her zaman yörenin sorunlarıyla içli dışlı olmuştur.
Özellikle ben bu köşemde köylerimizin mahallerin sorunlarını , bugüne kadar çözümlenmeyen meselelerini gündeme taşımayı kendime en önemli görev sayıyorum.
Öyle inanıyorum ki , Edirne merkezdeki rutin kurumlar arası ziyaretleri yerine köy ve mahallelerimizin sorunlarını gündeme getirmek daha önemlidir.
Bunun için de özellikle köy muhtarlarımızın ve basından öcü gibi çekinen bazı mahalle muhtarlarımızın. Sorunlarını mahalli basına iletmeleri sorunun çözümünü daha da kalaylaştıracaktır.
Muhataplarının sadece resmi yerel kurumlar olduğunu, sorunlarının ancak orada çözümlenebileceğini sanan bazı mahalle ve köy muhtarlarımız mahalli basının bu sorunu çözmede ne denli etkili olduğu konusunda yeterli bilgiye sahip değiller.
Muhtarlarımızın mahalle ve köy sorunlarını doğru ve yasal çerçevede basına iletmelerinde bir sakınca yoktur. Örneğin dünkü köşemde aylardır çözümlenmeyen üç köy arasındaki su sorununu gündeme getirdim.
Bu konu hakkında açıklama yapmasını istediğim köy muhtarı her ne hikmetse kendi köyünün sorununu açıklama yapmaktan çekindi,
Bunun açıklanmasında Sakıncası nedir hangi kurumdan çekinir bilemem.
Yalnız muhtarlarımız bu anlayışla sorunlarını çözmesi çok zordur.
Özellikle basını etkisiz ve yok saymak en büyük zararı onlara getirir.
Ben bu meselenin çözüme kavuşuncaya kadar takipçisi olacağım. Gerek televizyonda görevli olduğum sürede gerekse gazetelerde çalıştığım müddetçe ben toplumun yöresel sorunlarını habercilikte her zaman ön planda tuttum.
Mahalli basınımızın en önemli görevinin bu olduğunu kabul ettim.
Dileğim o ki köy ve mahalli muhtarlarımız mahalli basınla bağlarını daha da güçlendirsinler.
Muhtarlımızla il ele verdiğimizde bölgemizin sorunları daha kolay çözümlenir.
Bir ilginç gerçek de, bugüne kadar köy ve mahalle muhtarlarımızın gazeteleri ziyaret ettikleri görülmemiştir.
Kahvelerde kendi aralarındaki toplantılarda sorunlarını birbirine aktaran muhtarlar her ne hikmetse onlara en büyük yardımı sağlayacak basın mensuplarını ziyaret etmeye gerek duymaz.
Hatta mahalli basını okumaya dahi lüzum görmezler.
Bunun muhasebesini kendi aralarında yapsınlar.
Başları sıkıştığında köşe bucak gazeteci arayan bu muhteremler diğer zamanlarda gazetecileri yok sayarsa bundan kendileri zararlı çıkar.
Haberleri ola…
ESKRİMİ TÜRKİYE’YE O ÖĞRETTİ
Türkiye’de ilk eskrim öğretmeni Hüsnü Bey’di. 1901 yılında Fuat Balkan, Ömer Lütfi ve Refik Bey’leri çalıştırarak ilk Türk eskrimcilerini yetiştirdi.
Bu üç eskrimci 2. Abdülhamit’in önünde İtalyanlarla yaptıkları karşılaşmaları kazanınca, padişah buyruğuyla eskrim askeri okullarda zorunlu ders olarak öğretilmeye başlandı. 1906 yılında Edirne Harp Okulu’nun öğretmenliğine Fuat Balkan atandı.
HAHAM OLAMAM YA
Bekri Mustafa, bir Yeniçeri, bir Cebeci içki içmekten Bostancıbaşının huzuruna getirilir.
Bostancıbaşı sorar: “Sen kimsin?”
“Yeniçeriyim.”
“Ağa, ben de yeniçeri ağasıyım vurun 50 sopa.”
“İkincisi cebeciyim deyince ağa da ben de cebeci başıyım vurun 50 sopa”
Sıra Bekri’ye gelince Bekri: “Haham’ın odacısıyım” der.
Bekri’nin bu sözleri üzerine Bostancıbaşı yutkunur… “Ben de Haham olamayacağıma göre salıverin keratayı” der.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA
İsmi ve adresi eksik olan kişiler için” Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” deyimi kullanılır.
Bu deyimin hikayesi şöyle:
İzmir’in önde gelenlerinden zengin bir zatın ,Aydın ilinden bir misafiri gelecekmiş.Adam , misafiri karşılamak için uşağını tren istasyonuna gönderirken,misafiri nasıl tanıyacağını da tarif etmiş.
-“ Uzun boylu, efe bıyıklı, sarı çizmelidir. Elinde gümüş saplı kamçısı vardır,ismi de Mehmet Ağadır” demiş.
Tren gelmiş yolcular vagondan birer ikişer inmeye başlamış. Uşak yolculardan hangisine sahip çıkacağını kestirememiş.
-“ Aydın’dan gelen Sarı Çizmeli Mehmet Ağam!” Diye bağırmaya başlamış. Yolcular arasında gülüşmeler başlamış.
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa sözü böylece bütün yurda yayılmış.
