İlkbahar, geldiğini iyiden iyiye hissettirmeye başladı şu günlerde.

Çiçekler ile bezenen ağaçlar, şimdi yemyeşil yapraklarını çıkararak meyveye bile dönüşmeye başladılar.

Kırlar yemyeşil,ekinler bir halıyı andırıyor kırlarda.

Yüce yaradan her şeyi o kadar güzel ayarlamış ve işleyişe sokmuş ki, biz sabırsız kulların sitem etmeye başladığımız anda, “benim işime karışmayın, ben her şeyin zamanını bilirim” dercesine döküyor bereketi tarlalara.

Zaten, atalarımız dememiş mi; “Ocakta kar, Nisanda yağmur yağmazsa bilin ki toprağın karnı açtır” diye.

Son yıllarda alışkın olduğumuz kış mevsimini bu yılda yaşayamadık.

Eski günleri o Edirne kışı olarak tanımlanan soğuk ve karlı kış günleri yok artık zaten.

Kar yağışının az olduğu yıllarda tek umut Nisan yağmurlarına kalıyor tabiî ki.

Bu yıl Nisan ayı arzulanan şekilde girdi ve beklenen yağmurları ile toprağın ve çiftçinin yüzünü güldürüyor.

Bu da,herkesin yüzünün gülmesi anlamına geliyor tabiî ki.

Zaten,“çiftçide varsa herkeste var” sözü de buradan geliyor.

Bir tarım ülkesi olmasına karşın, çiftçiliğin bile istenilen düzeyde ve kalitede yapılamadığı bir ülkenin insanları olarak, üretim artışının sağlayacağı iyileşmeleri her zaman bekler olduk.

Bu yılın en büyük dezavantajı olan Corona, esnafı ve çiftçiyi hatta herkesi olumsuz etkiledi tabiiki.

Bilhassa esnaf kesimi, artık köylü ve çiftçiyi özler hale geldi.

Eşim ve oğullarımın 29 yıl işlettikleri Butik nedeniyle bilgi sahibi olduğum arz talep meselesinde geçmişte özel siparişler aldığımız, hasat sonu yapılan düğünlere mal yetiştiremediğimiz köylü yok artık cadde ve dükkânlarda.

Ülkemizde hatta dünyada var olan ekonomik sıkıntıların yansımalarını çeken ilimiz de de esnaflar, çiftçinin cebine girecek paradan kendisine dönüş yapacak miktarı bekler oldu yıllardır.

Bunun için çok önemli Nisan yağmurları.

Hoş, çok iyi ve yeterli kalitede çiftçilik yapılıyor mu?

Hayır, bana göre.

Artık çiftçilik, bir ay çalışıp,11 ay yatma mesleği haline geldi.

Her türlü ekipmanın mevcut olduğu günümüzde, en büyük ve en çok toprağı olan çiftçi bile, bir hafta içinde işini bitiriyor zaten.

Fiyat ve verim ne olursa olsun, ayni ürünü ekmeye alışmış olan çiftçiler, yıllardır olduğu gibi, bu alışkanlığından ödün vermemektedirler.

Alternatif tarım hiçbir zaman düşünülmez bizim köylerimizde.

Bir sene buğday bir sene ayçiçeği ekerek yılları geçirir durur.

Her zaman dile getirdiğim gibi köylerimizde her evin arkasında bir iki dönüm bahçe olduğu halde, köylü kardeşlerimiz, yumurtayı da, ıspanağı da, soğanı da şehir pazarından almaktadır.

Bunu söylediğiniz de, “kim uğraşacak onunla, ekmeği bile ayağımıza getiriyorlar artık, evlerin önündeki küçük ekmek fırınlarını bile yıktık” cevabını alıyorsunuz.

Böyle olunca da, üretici değil, tüketici toplum modelini benimsemiş oluyoruz.

Zaten, dünyanın da başına ne geliyorsa, bundan geliyor.

Sadece tarımda değil elbette.

Sanayide de, üretim azaldıkça, fakirleşme ve ekonomik darboğazın sarsıntıları kolayca hissedilebiliyoruz.

Herşeye rağmen baharı yaşamak lazım hem de doya doya.

Korona nedeniyle evda kapalı olsak bile.

“Bahar gelmiş neyleyim, neyleyim baharı yazı, sen olmayınca” demeden.

“Baharın gülleri açtı, yine mahzundur bu gönlüm” şarkılarındaki dizeleri aklınıza getirmeden, hüznü ve sıkıntıyı bir kenara bırakarak yaşayın baharı.

Benden söylemesi…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.