İlkbahar, iyiden iyiye kendini hissettirdi şu günlerde. Çiçekler ile bezenen ağaçlar, şimdi yemyeşil yapraklarını çıkararak meyveye bile dönüştüler. Kırlar yemyeşil. Ekinler, bir halıyı andırıyor kırlarda. Hepsinden önemlisi de, bahar yağmurları yağıyor hemen her gün. Bu da bereket anlamını taşıyor elbette. Yüce yaradan her şeyi o kadar güzel ayarlamış ve işleyişe sokmuş ki, biz sabırsız kulların sitem etmeye başladığımız anda, “benim işime karışmayın, ben her şeyin zamanını bilirim” dercesine döküyor bereketi tarlalara.

Zaten, atalarımız dememiş mi; “ocakta kar, nisanda yağmur yağmazsa, bilin ki, toprağın karnı açtır” diye.

Birkaç yıldan beri, alışkın olduğumuz kış mevsimini bu yılda yaşayamadık. Eski günleri o Edirne kışı olarak tanımlanan soğuk ve karlı kış günleri yok artık zaten. Kar yağışını az olduğu yıllarda tek umut Nisan yağmurlarına kalıyor tabiî ki.

İşte bu yıl Nisan ayı arzulanan şekilde girdi ve hemen her gün, beklenen yağmurları ile toprağın ve çiftçinin yüzünü güldürüyor.

Zaten, “çiftçide varsa herkeste var” sözü de buradan geliyor. Bir tarım ülkesi olmasına karşın, çiftçiliğin bile istenilen düzeyde ve kalitede yapılamadığı bir ülkenin insanları olarak, üretim artışının sağlayacağı iyileşmeleri her zaman bekler olduk.

Çiftçide varsa memurda da var, çiftçide varsa esnafta da var demez miyiz her zaman.

Bilhassa esnaf kesimi, artık köylü ve çiftçiyi özler hale geldi. Eskiden, özel siparişler alan, hasat sonu yapılan düğünlere mal yetiştirmeye çalışan esnaflar müşteriyi mumla arar hale geldi son yıllarda. Köylü yok artık cadde ve dükkânlarımız da.

Ülkemizde hatta dünyada var olan ekonomik sıkıntıların yansımalarını çeken ilimiz de de esnaflar, çiftçinin cebine girecek paradan kendisine dönüş yapacak miktarı bekler oldu yıllardır.

Bunun için çok önemli Nisan yağmurları.

Hoş, çok iyi ve yeterli kalitede çiftçilik yapılıyor mu? Hayır, bana göre.

Artık çiftçilik, bir ay çalışıp,11 ay yatma mesleği haline geldi. Her türlü ekipmanın mevcut olduğu günümüzde, en büyük ve en çok toprağı olan çiftçi bile, bir hafta içinde işini bitiriyor zaten.

Fiyat ve verim ne olursa olsun, ayni ürünü ekmeye alışmış olan çiftçiler, yıllardır olduğu gibi, bu alışkanlığından ödün vermemektedirler.

Mesela, köylerimizde her evin arkasında bir iki dönüm bahçe olduğu halde, köylü kardeşlerimiz, yumurtayı da, ıspanağı da, soğanı da şehir pazarından almaktadır.

Bunu söylediğiniz de, “kim uğraşacak onunla, ekmeği bile ayağımıza getiriyorlar artık, evlerin önündeki küçük ekmek fırınlarını bile yıktık” cevabını alıyorsunuz.

Böyle olunca da, üretici değil, tüketici toplum modelini benimsemiş oluyoruz. Zaten, dünyanın da başına ne geliyorsa, bundan geliyor. Sadece tarımda değil elbette. Sanayide de, üretim azaldıkça, fakirleşme ve ekonomik dar boğazın sarsıntıları kolayca hissedilebiliyor.

Bahar ayının kendini hissettirdiği ikici durum da, sağlık konusundaki değişimler.

Mevsim değişimlerinde yaşanan adaptasyon güçlüğünü en çok bu mevsimde yaşarız nedense. Hele hele bizim gibi, yaş olarak ileri bir durumda olan insanlar ı etkilemesi daha çabuk ve fala oluyor.

Dikkatli olmak lazım yılın bu en güzel ayında. “Nisan çarpması insan çarpmasına benzemez ha” demez mi eskiler…

Baharı yaşayın, hem de doya doya.

“Bahar gelmiş neyleyim, neyleyim baharı yazı, sen olmayınca”

“Baharın gülleri açtı, yine mahzundur bu gönlüm” şarkılarındaki dizeleri aklınıza getirmeden, hüznü ve sıkıntıyı bir kenara bırakarak yaşayın baharı. Tansiyon ve kalp haplarınıza ilave olarak alın bir de subradin yeter.

Yaşınız, Melih hoca gibi 73 olsa bile.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.