VATANDAŞ Gazetesi bir ömrü aşan süredir yayın hayatını Edirne’nin ömrü en uzun gazetesi olarak başarıyla sürdürüyor.
Günümüzde, özellikle mahalli basının yaşamasının zor durumda olduğu dönemde bu kadar süre halka basın yoluyla hizmet sunmak zorlukları göğüslemek ancak özverili çalışma ile mümkün olabilirdi.
Ben VATANDAŞ Gazetesi’nin 30-35 öncesini hatırlıyorum. Bu gazete dar bir alanda, sağlıksız ortamda kurşundan harfler elle tek tek dizilerek gazete sayfalarının kalıpları hazırlanır, öyle basıma verilirdi. Daha sonra kurşun harfler çıkarılarak tekrar yerine konurdu. Bunun ne kadar çileli bir iş olduğunu ancak çalışanlar bilir.
O günlerde bugünkü gibi teknik imkanlar ofset baskı yoktu. Gazete çalışanları kendi çabaları ile haber toplar gazetelerdeki resimleri kalıpları hazırlanarak basılırdı.
Haberler daktilo başında yazıya dökülürdü, kimi zaman elle kağıt üzerine yazılırdı. Telefonla başka yörelerden haber almak çok zordu. Bir yere telefonla ulaşabilmek için önce postaneye yazdırıp daha sonra sıranın gelmesini beklerdin.
Bu evrelerden geçerek VATANDAŞ Gazetesi bugüne kadar gelebildi. Gazete aynı tutarlı çizgisini muhafaza ederek bugün de yayın hayatına devam ediyor.
VATANDAŞ Gazetesi objektif habercilik anlayışı tarafsızlığı ile yayın hayatını sürdürdü. Bu gazetede yer alan haberler İl Halk Kütüphanesi’nde ve diğer arşivlerde Edirne’nin 70 yıllık belgeseli konumundadır.
Bu üç çeyrek asra yakın geçmişi bulunan yayın organını kuran ve bugüne kadar ulaştıran, bugün de aynı çizgide devam etmesini sağlayanları kutlamak gerekir. Bu arada yayını süresince hizmet edip vefat edenlere Allah’tan rahmet sağ olanlara uzun ömürler çalışanlara da başarılı hizmetlerinin devamını dilerim. Bu duygularla VATANDAŞ Gazetesi’ne daha nice yıllara aynı başarıyla ulaşması dileğimi sunuyorum.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
VASIFLI -VASIFSIZ OKUL
TEOG sınavının kaldırılmasından sonra yerine gelen sistem, toplumda büyük tartışma yaratıyor. En ilginç alan ise vasıflı ve vasıfsız okul ayrımı. Gerçekten ilginç, Milli Eğitime bağlı bir eğitim kurumunun vasıflara ayrılması ne demek oluyor. Bakanlık eğitimde tüm öğrencilere aynı hakkı ve imkanı sağladığına göre bir okul nasıl vasıflı ve vasıfsız olabiliyor. Böyle tanımlamakla o okullarını öğretmelerine de haksızlık olmuyor mu?
Bir de öğrencilerin ikamete en yakın okula gitme sorunu gündeme geldi. Diyelim ki bulunduğunuz semtte vasıfsız bir okul var. Siz oğlunuzu vasıflı bir okula kaydettirmek istiyorsunuz. O zaman ne yapacaksınız. İlk olarak oturduğunuz semti değiştirip vasıflı okulların olduğu semtten ev bulmanız gerekir.
Hal böyle olunca emlakçilere gün doğdu demektir. Mahalleler de bu tanımlama ile vasıflı vasıfsız diye ayrılmış olacaktır. Bu da toplumu sınıflara ayırmak bölmek anlamına gelmiyor mu?
Vasıfsız okullardan mezun olan öğrenciler iş bulmada vasıflı öğrenciler karşısında şansı olur mu?
Vasıfsız diye nitelendirilen eğitim kurumlarının bu kadar yüksek oranda olması eğitimde görevli bakanlığın başarısızlığını göstermez mi?
Tüm bunları yan yana getirdiğimizde eğitimde yine belirsiz bir döneme giriyoruz. Öğrenciler hangi yöntemle okullarına devam edeceği belli değil. Bu durumda olan gençlerden nasıl başarı beklenir. Bu eğitimdeki kaos öğrenci velilerini hazırsız etmez mi?
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
MART 1917 YILINDA TAKVİMLERİMİZE GİRDİ
Türkiye’de Mart deyimi ilk kez 1917 yılında takvimlerimize girdi. Rumi takvimde yılın ilk ayıydı. Miladi takvimin 1- Ocak 1926 günü kabulünden sonra mart ayı, yılın üçüncü ayı oldu.
Mart başı 1790 yılında Rumi yılın kabulüyle hem mali yıl, hem de yılbaşı sayıldı.
Mart ayının başında Türkiye’de gün 11 saat 26 dakika; gece 12 saat 34 dakika; mart sonunda da gün 12 saat 47 dakika; gece 11 saat 13 dakikadır. Halk ağzında “kocakarı soğukları” diye anılan soğuklar bu ayda olur.
ÖLÜM SEBEBİ
Endişeli olan hasta doktoruna soruyordu:
“Doktor iyileşeceğime emin misiniz?
Doktorların bazen yanlış tedavi uyguladıklarını duyuyorum. Mesela zatürre diye yanlış teşhis koyup tedavi ettikleri hasta sonradan tifodan ölmüş.”
Doktor, ”Saçma bir şey bu” diye homurdanır. “Ben adama zatürre tedavisi yaparsam o zatürreden ölür”
KİBRİTİN SAĞLAMI
Akıl hastasının biri kibrit kutusunu açtı, içinden bir kibrit çekti, çaktı yanmadı. Onu attı. Bir yenisini çıkardı, çaktı o da yanmadı. Onu da attı. Sonunda üçüncü kibriti çaktı ateş aldı.
Akıl hastası, “Güzel bu yanıyor onu saklayayım” dedi
