Toplum olarak doğru kabul ettiğimiz ve onun karşısında yanlış dediğimiz görüşler arasında bocalıyoruz.Bardağın her zaman boş tarafına bakıyoruz dolu yanını göz ardı ediyoruz.
Tıpkı siyah ile beyaz gibi iki renge bağlanıp kalmışız.Bunların arasında ara renklerin olabileceğini,bizim doğru kabul ettiğimiz görüşlerin bir kısmının yanlış olabileceğini bir türlü kabullenemiyoruz.
Bizim doğrumuz karşısında olan her şeyin yanlış olduğu görüşü toplumun büyük bölümüne hakim.
Bu görüşü özellikle siyasilerimiz tek yanlı, karşısındakileri suçlayıcı söylemleriyle daha da yaygınlaştırıyorlar.
Siyasilerin hiç biri konuşmalarında “yoğurdum ekşi” demiyor. Herkes kendi görüşünün en doğru görüş olduğunda Israr edince doğru fikirlere ulaşmak zorlaşıyor.
Bugüne kadar doğru, gerçek bilgiler birçok bilginin tartışılması sonucu ortaya çıkmıştır.
Demokrasimizin de en büyük eksikliği, siyasilerin karşı fikirleri yak saymasından kaynaklanıyor.
Parlamentodaki konuşmaları izlediğinizde buna tanık oluyorsunuz. Parlamenterlerin önerdiği aslında doğru olan önerileri sırf karşı siyasi görüşten geldiği ,için yok kabul ediliyor.Mahalli idare yönetimlerinde de durum farklı değil.
Tüm halkın yararlanacağı hizmetler önerildiğinde kendi görüşlerine karşı olandan geldiği için kabul görmüyor.Bu sakat anlayış sürdüğü müddetçe ülkemizde demokratik anlayışın sağlıklı olarak uygulanmasını beklemek hayalcilik olur.
Ne yazık ki bu sekter anlayışı geçirdiğimiz birçok badirelere rağmen üzerimizden atamadık.Sonunda bunu ceremesini yine halkımız çekiyor.
--------------------
ALICI İLE SATICI ARASINDA GÜVEN ZEDELENMEMELİ
Özellikle insanların yoğun olarak bulunduğu pazar alanlarında alıcıların satıcılar konusunda yakınmaları devam ediyor.Kısıtlı imkanlarla zorunlu olarak semt pazarlarından alışveriş yapan insanlarımız aldıkları ürünü eksiksiz olarak aldığına emin olmak istiyor.
O konuda hiç şüpheye düşmemeli.
Bunun için en güvenilir durum tartı ile alınan ürünlerin tartı aletlerindeki ışıklı görüntülerinin alıcıların göreceği yerde olması gerekiyor.,Tezgah arkasında alıcının göremediği yerde yapılan tartımlara her ne kadar doğru da olsa halkımız ona şüphe ile yaklaşıyor.
Bu alanda duydukları olumsuz örnekler bu endişelerini artırıyor.Onun için pazar yerindeki esnaflarımızın tartı göstergeleri alıcının rahatlıkla görebileceği yerde bulunmalı.
Böylece alıcılar da aldıkları ürünün doğru tartıldığından emin olmalı.Bu konuda doğru tartım yapan esnafları tenzih ederim .
Fakat halkın güven duyması için tartı aletlerinin alıcını göreceği yerde olması için yaptırım uygulanmış olsa halkımız için de güven açısından yararlı olacak.
----------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ.?
ESKİDEN PAZAR DEĞİL, CUMAL GÜNLERİ TATİLDİ
Osmanlı İmparatorluğunda, Tanzimat’a kadar hafta sonundaki dinlenme tarihinin belirli bir günü yoktu.
Müslümanlar Medine kentinde diledikleri şekilde ibadet etme hakkını kazanınca ilk kez bir Cuma günü topluca ibadet ettiler.
Hazreti Muhammed’in Medine’ye göç edip ilk Cuma namazını kıldığı yere bir mescit yaptırıldı. Adını da Cuma günü kılınan namazın anısına uygun olarak Mescid-ül Cuma denmişti.
Cumanın Osmanlı Türklerince tatil günü olarak seçilmesi 1839 yılındadır.Cumhuriyet yönetimi 1935 yılında çıkardığı bir yasayla Pazar gününü tatil günü sayarak batı ülkeleri örnek alındı.
-------------
FIKRA
KAÇINCI?
Genç kadın doktora şikayetlerini sıralıyordu.
-“ Birincide yoruluyorum. İkincide göğsüme ve bacaklarıma ağrılar giriyor. Üçüncüde ise bayılacak hale geliyorum. Kalp çarpıntılarım artıyor nefes alamaz duruma geliyorum.”
Doktor sordu:
“Peki birinciden sonra neden vazgeçmiyorsun.?”
Genç kadın:
“Nasıl vazgeçerim doktor, apartmanın dördüncü katında oturuyorum”
-------------------
ÖZLÜ SÖZ
Yüksek tepelerde hem yılana hem de kuşa rastlarsınız.
Oralardan biri sürünerek diğeri ise uçarak yükselmiştir.
Cenab Şahabeddin.
