Bahar aylarının gelmesiyle birlikte park ve bahçeler gelin gibi süslendi.

Kış aylarında  toprak altında kalan yüzlerce  bitki havaların ısınması ile birlikte  gün yüzüne  çıktı.Her bahar geldiğinde  çevremizi güzelleştiren  bu doğa güzellikleri ne yazık canlılar arasında akıllı  geçinen insanoğlu tarafından yok ediliyor.

Tüm bu olumsuzluklara, doğa katliamına rağmen tabiatın bu güzellikleri yine insanlara güzel yüzlerini gösteriyor.

Doğa insanlar gibi nankör değil. İnsanların bu güzellikleri yok etme çabasına karşın yine bahar geldiğinde topraktan çıkabileceği yerlerde güzelliklerini sunuyor. Toprağın beton yığını haline gelmesi,  yeşil alanların azalması ile baharda çevreye güzellik saçan bitkiler de her geçen gün betonla yok oluyor. İnsanlar kendi elleri ile kendilerine sağlıklı yaşam alanı sunan doğa güzelliklerin katlediyor. Hiç bir hizmet istemeyen kendiliğinden çıkan çimenler, çiçekler konut alanlarının betonlaşmasıyla yok oluyor.

İnsanlarımız bu aylarda kırlarda yetişen menekşe, sümbül, laleyi unutur hale geldi.

Bir bahçenin yanından geçerken küçük bir çocuk bahçedeki mor menekşeleri göstererek ”Anne bu ne çiçeği” diye sordu.

Annesi menekşenin adını bilmiyor olacak ki “çiçek yavrum” diye geçiştirdi.

Kızının “Onun adı yok mu.?” Diye sormasına cevap veremedi. Çevremizde doğanın bize sunduğu güzelliklerin yok olmasıyla toprakta yetişen Tüm güzelliklerin de adını unutacağız. Doğa ile cebelleşmenin, ona karşı tavır almanın insanlara neye mal olduğunu sel felaketlerinde ve depremlerde görüyoruz.

Dünyamız insanların kendisi ile oynamasına değişiklik yapılmasına izin veremiyor.

Gölcük depremi sonrası denizi doldurarak yapılan evlerin tekrar denizde kaldığını gördük.

Tabiat güzellikleriyle oynamaya, onları kendi yararımıza şekillendirmeye gelmiyor. İklim değişmesi sonucu şiddetli yağışların olması her yerde güneydoğuda yaptığı tahribatı yapmayacağını kim iddia edebilir?

Kendi, ellerimizle sağlıklı yaşam alanımızı yok ediyoruz. Böyle felaketler konusunda uzmanlarca uyarılmamıza rağmen yine ders almıyoruz. Çok yazık.

-------------

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

OTOBÜSLE 1926 YILINDA TANIŞTIK

1926 yılında İstanbul nakil vasıtalarının arasına bir yenisi daha eklenmişti. İtalya’dan getirilen 4 otobüs, önceleri tecrübe için Beşiktaş-Taksim arasında çalıştırılmıştı.

Bugünkü otobüslere hiç benzemeyen burunlu ilk otobüslerin şoför mahalleri de bir bölmeyle ayrılmıştı.

Yolcuların bindiği yer ise yazlık atlı tramvaya benziyordu.İki yanı açıktı ve yolcular  yan yana konulmuş kanepelerde otururlardı..

İETT kuruluşundan sonra filosuna ilk katılan otobüsler 1924’te ABD’den alınan Whibe marka 9 adet otobüs oldu.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.