Halk arasında doğru söylemenin önemini vurgulamak,doğruluğun bir erdem olduğunu belirtmek amacıyla yaygın bir söz vardır” Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” denilir.Bu bir anlamda doğruluğun insan yaşamında risk olduğu ifade edilir.
Dokuz köyden kovulmayı göze alamayanlar bazı konularda doğru söylemeye de cesaret edemezler . tarihimizde doğru söylediği gerçekleri açıkladığı için köşe bucak dolaşan doğruluğun çilesini çeken doğrucu Davutlar her zaman bulunmuştur. Bunlar toplum yararına bu doğruları söylediğinde istedikleri kadar kovulsun toplum nezdinde saygın yerini alırlar.
Doğrular kendileri yararına olmadığı zamanlar doğruluklar yönetimde söz sahibi olan çevreleri rahatsız etmiş,haklılığı, doğruları savunanlar her zaman çile çeken insanlar olmuştur.
Rahmetli Çetin Altan köşe yazısını bu sözleri örnek alarak doğru söyleyenlerin dokuz köyden kovulduğunu belirtmek için doğruluğu belirtmek için yazılarını “ Onuncu köy” adı altında yazmıştır.
Günümüzde de halk yararına tüm güçlükleri göz alarak doğruları savunmak her zaman haklılığınız için yeterli olmayabilir , doğru olan sözleriniz bazılarını rahatsız edebilir.
Onun için çoğu kez doğru sözlerinizin sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsiniz.
Diğer taraftan , doğruları bildiği halde gizleyip yalanlara alet olmak da hiç onurlu tavır değildir.
Gerçekleri gizleyin bazılarının veya kendi yararınıza olacağını düşünerek geçici olarak bunun yaratacağı imkanlardan yararlanabilirsiniz.
Fakat gerçekleri gizlemeyi kendi vicdanınıza kabul ettiremezsiniz.
Eğer gizlediğiniz doğrular topluma zarar veriyorsa eninde sonunda doğruların ortaya çıkması ile arkanızda saygın bir anı bırakamazsınız.doğruları gizlemenin faturası çocuklarınıza kadar sirayet eder.
Ülkemizde ve dünyamızda bunun çeşitli örnekleri var.
Bir zamanlar güçlü olan çevrelerin arkasına takılıp yanlışlara alkış tutanlar” tamam efendim olur efendim, siz en iyisini bilirsiniz” diyenler o koruma zırhları kalktığı zaman sudan çıkmış balığa dönmüşlerdir.
Onun için doğruları söylemek ve doğruluktan ayrılmamanın çoğu zaman sonuçları acı da olsa onurlu yaşamanın, gelecekte saygı ile anılmanın en emin yoludur.
Doğru söyleyenler dokuz köyden kovulmuş olsa da onuncu köy onurlu yaşam için daha güvenli yoldur.
--------------
BUNU KİM SAĞLAYACAK.?
Milli eğitim yetkilileri aranan elemanın eksikliğinden yakınıyor.
Ülkemizde iş imkanı olan alanlarda çalışacak elemanların yeterli olmadığından yakınılıyorlar.
Bu konuya duyarlı olan çevreler uzun yıllardır aranan eleman yerine yönetenlerin istedikleri doğrultuda eğitim yapılmasından yakınıyorlar.
Ne yazık ki bu halkı tepkilere bazı çevreler kulaklarını tıkadı.
Şimdi akılları başlarına gelmiş.ara eleman ihtiyacının çok olduğunu söylüyorlar. Kendilerine “ Günaydın” demek lazım.
Onlara sormak gerekir. İlimizdeki Eski Erkek Sanat Enstitüsünde eskiden bini aşkın öğrenci eğitim görüyordu. Şimdi bu sayı üçte birine düştü.
Sanat okulları boşalırken neredeydiniz?
Bölgemizde ara eleman yetiştirmede önderlik eden sanat Enstitüsünün içi boşaltılıp öğrenciler başka okullara yönlendirirken böyle bir sıkıntınız yoktu.
Bir zamanların en önemli okulu olan sınavla öğrenci alınan meslek okullarına şimdi hiçbir okula giremeyen sorunlu öğrenciler gidiyor.
Bunlar gözünüzden kaçtı mı?
Gerçekten ülkemizde her işi yaptım deyip hiçbir işi yapamayacak eleman yetiştirme yerine bir işi en iyi şekilde yapan onun ustası elemanlara ihtiyaç var. Bunun çok önemli olduğunu sağır sultan dahi duydu da milli eğitim politikasını yaz boz tahtasına döndüren milli eğitim yetkililerimiz duymadı.
Bunun sonuçları da ortada.
Siz, yeterli öğretim kadrosu ve donanımı olmayan yüzlerce üniversite açarak aslında işsizler ordusuna çanak tuttunuz
O gençlerimize iyilik değil kötülük yaptınız.
Şimdi her dört gencimizden biri işiz durumda.
O yaşlarda işsizliğin harçlık için anne babasının gözüne bakmanın ne demek olduğunu ancak o duruma düşenler bilirler.
İşsizlik gençler arasında sorunları da körüklüyor, bunalımlara neden oluyor.
En verimli çağında gençleri işsizlikle baş başa bırakmak onlara yapılacak en büyük kötülüktür.
Dilerin bu yanlıştan bir an önce dönülür.
Eğer dünya ile yarışacaksak laf üreten yerine iş üretecek kadrolara ihtiyacımız vardır.
Bunu yapmadığımız zaman böyle yerimizde sayarız: dünün geri kalmış ülkeleri bizi fersah fersah geçer.
---------------------
AĞIZDA GEVELEMEDEN SÖYLENMELİ
Bakıyoruz, çevremizde halkın bir bölümü bir yerlerden, bazı kurumlardan şikâyetçi. Kimisi mahalli yöneticilerden bazıları resmi kurumlardan, odalardan şikayetçi.
Bunların birçoğu dayanağı olmayan kulaktan duyma suçlardan türeyen mesnetsiz yakınmalar.
Aslında, bölgemizde şikâyet edilmesi çözümüne katkı sağlanması gereken konuların çok olduğu muhakkak.
Bunlar her zaman ilgili yerlere belgeleri ve gerekçeleri gösterilerek yapılması çözümü açısından en doru yol olduğu halde halkımız bunu birbirine dedikodu şeklinde duyurmayı uygun görüyor.
Bu şikâyetlerde gerçeklerin saptırılması sorunların çözümünü de zora sokuyor.
Genellikle bir şikâyetin nasıl yapılacağı ,nasıl sağlıklı sonuç alınacağı konusunda izlenmesi gereken yollara gerek duymayıp bunları sokak ağzı ve dedikodu şeklinde duyurmayı daha emin yol olarak görüyoruzve yanlış yapıyoruz.
Bu durum sorunların çözümünü daha da zora sokuyor.
Bu tutarsızlık , birlik ve beraberliğin olmaması ilimizdeki sorunların Ankara’da çözümünü de açmaza sokuyor.
Sonra da, ilimize hizmetlerin az olmasından yakınıyoruz.
Bunda yerel basının da suçu yok diyemeyiz.
Bizler demokratik kitle örgütlerinin desteğini alarak Edirne’ye gerekli bir hizmet üzerinde odaklanıp bunu üst makamlara taşısak o sorunun çözümü daha kolay olmaz mı?
Ne yazık ki Edirneliler olarak Biz bu birlikteliği bir türlü sağlayamıyoruz.
Sonunda da işlerin olmadığından yakınıyoruz.
Biz önce iğneyi kendimize sonra çuvaldızı başkasına batıralım.
-------------
KURU TEMİZLEME VİTRİNİNİ SATIŞ MAĞAZASI SANMIŞ.
Bir ülkede çarşı gezisine çıkan başbakan bir vitrinin önünde durarak, “Yahu şu fiyatlara bakınız, halk bir de pahalılıktan bahsediyor.
Baksana şu fiyatlara, ceket beş lira, gömlek iki lira, pantolon ise üç liraya satılıyor, bundan ucuz fiyat olur mu? “
Başbakanın bu söz üzerine yardımcısı lafa karışır:
“Efendim baktığınız vitrin kuru temizleyicinin vitrini “ der
-------------------------------------------------------------------------------------------------
BEŞ LİRA
Bir çocuk yolun ortasında oturmuş hüngür hüngür ağlıyormuş. O anda yoldan geçen yaşlı bir kadın çocuğa sormuş.
“ Neden ağlıyorsun evladım,?
Çocuk:
“ Beş liramı kaybettim onun için ağlıyorum”
Kadın çantasından beş lira çıkarıp çocuğa vermiş.
“ Al çocuğum ağlamanı kes lütfen”
Kadın çocuğun yanından bir iki adım ayrıldıktan sonra çocuk yeniden ağlamaya başlamış.
Kadın durarak çocuğa seslenmiş:
“ Ne oldu oğlum şimdi neden ağlıyorsun”
Çocuk başını sallayıp ağlamasını sürdürerek; “ Neden ağlamayayım beş liram kaybolmasıydı şimdi on liram olacaktı”