SEÇKİN BİR CUMHURİYET  AYDINI:   NECDET   TEZCAN
MAHMUT     MAKAL
Geriye dönük elli yıllık cici demokrasi  ve onun getirdiği yine elli yıllık   çağdışı, ahretsel   eğitim uygulaması,  kitleleri öyle uyuşturdu ki ve öylesine yönlendirdi ki, Sanki bunalıma gömüldük…Bu yüzden gittiğimiz yerlerde  Diyojen’in   aradığı gibi  adam  arıyoruz…
Bir buçuk yıl oluyor, yolum Edirne’ye düştü.  Dedim ki kendi kendime: Senin aradığın  adamlardan biri  Edirne’dedir .Belki bulursun ara! Telefonunu buldum.  Adresini buldum ama kendisini bulamadım. İki  ay sonra telefon etti.  Aradığımı söylemişler.  Kastamonu taraflarına kızını ziyarete gitmiş herhalde. Böylece sescek tanışmış olduk telefonda.  Telefondan beş ay sonra  yüzcek tanınmış   olduk İstanbul’da  17  Nisan 1988’de Kadıköy belediyesi salonunda Köy Enstitülerinin  kuruluş yıldönümüne geldi.  Ama .  tanışma demem sözün gelişi.  İnsanlar aynı noktaya bakıyorlarsa. Yani düşüncede  duyguda birleşiyorsa  zaten tanışıyorlar,  görüşüyorlar   demektir.  Bu açıdan Necdet TEZCAN ‘  yıllardır yakından tanıyorum  demektir.  Önderdeki yazı ve şiirleriyle3, kitaplarıyla…  İstanbul’da  buluşunca  yazılarının yansıttığı  çağcıl kişiliği  yüzüne vuran çağcıl ve olgun  bir aydınla karşılaştım.  Uslu bu beyanıyla  insan dedikleri gibi.  Burada Önder’e de değinmeliyim.  Siz deyin Trakya’lı, ben diyeyim Anadolu ve Trakya’nın  en önemli gazetesidir. Önder Keşan’da  günlük  olarak yayınlanır.  Kurucusu ve başyazarı Enstitülü   Feyzullah   Aktan’dır.  Önder için ben   “Taşranın  “Taşra’nın Cumhuriyetidir”  derim hep.  İzleyenlerin çoğunun benim gibi düşüneceklerini sanıyorum
TEZCAN  Trakyalı,  Vizeli’dir.  1960  Çanakkale
Öğretmen Okulu  çıkışlıdır.  Arkadaşlarıyla sloganı  şudur:  “Tümümüz   yoksul ailelerinin çocuklarıyız,  bayrağımızın  dalgalandığı her yerde  çalışırız”  “Kırklareli’nin   bir köyünün  beş sınıfı birden okutan  tek öğretmeni olmuştur.  Yolu-beli bakkalı-manavı olmayan bir köy.  Arada ilçeye iner. Ekmek  gaz-tuz alıp  köye döner.  Aç kaldığı, ürktüğü  günler olur
Yani hali bütün köy Öğretmenlerinin hali…  Kahveye çıkmadığı,  boş kaldığı zamanlarda   okumaya verir kendini.  Bir yand an da Eğiti enstitüsü sınavına girer.  1966’da  İstanbul  Eğitim Enstitüsüne  girdiğinde 24 yaşındadır.  Geldiği çevreyle bu okulu  karşılaştırır “Kızlı erkekli bu okul,  bu çevre, geldiği yere göre o kad ar  f arklıydı ki şaşırıp kalmıştım”  der” okulda kızların çoğunluğuna göre .  Bu kadar kızı o güne kadar kızı yakınında görmemiştir.  Çalıştığı köylerin, yaşadığı   ilçenin kuralları  gelenekleri  değişiktir.  Yalnız okul çevresi değil  İstanbul’da şaşırtır onu  büyüler.  Tiyatro, sinema, tarihsel yapılar… Güzelliklerle buluşur,  ufku genişler  Dünya görüşü değişmeye  başlar.  Yazar-Şair öğretmenlerle  de  tanışır. Nihat Sami, Orhan Şaik   Baha Dünder,  Haydar Edishun,  Behçet  Necatigil  z aten okulda öğretmenleridir.
Alanlarında sivrilmiş bu öğretmenlerin  elinde ve İstanbul’un bağnaz  sayılmayacak ortamında  dünya görüşü  durulmuş, ileriye dönük  kişiliği   oluşmuş  bir  Necdet  Tezcan  çıkıyor ortaya. İki yıl sonra da Güney  Treniyle  Ver elini Urfa.  Kız Öğretmen Okulunda  çalışacaktır.  Anadolu’yu tanıma yolculuğu  da  Yağcıoğlu’da   “Cenup treni” ile  güney-doğuya gitmişti  ilk atama yeri olarak.
Hey gidi dağlar
Hey insan emeği bekleyen
Boş ver ovalar hey
Hey bizim topraklar hey
Çanak toprakta yayılmış
 Irgatlar gördüm
Beli  bükülmüş
Köyler gördüm
Tek ağacı  olmayan  köyler
Tek  ışığı  olmayan köyler
Bu yolculuk ve Urfa havsı iyice bilemiş  kişiliğini.  Kastamonu  Gölköy   Öğretmen Okulundaki (Eski  Köy  Enstitüsü) yılları da  onun  okuma, düşünme  olgunlaşma  olanağını  arttırmıştır.  Yazılarındaki rahatlık, netlik ve estiği  gibi  gelen düzeylilik,  belli ki bu  birikimden,  bu kişilikten   gelmektedir.  Bu haliyle  Diyojen’in  eline geçse  yakasından tutar  Diyojen ve bizim silikleşmiş, yozlaşmış, kullaşmış  okumuşlara “İşte  Aydın:”  diyerek gösterirdi  Tezcan’ı…
Önder’deki yazılarını  severek yararlanarak  okurum.  Yıllardır  hiç açık  vermedi. Atatürk ilkelerinde, toplumsal  konularda  tutumu
Açık,  ödünü yok. Gerici eğitime, bilim dışı  davranışlara  karşı  dimdik. Türkiye’de sayısı az  seçkin cumhuriyet  aydınlarından  Necdet  Tezcan’ı düşünürken  nedense  aklıma  Bedri  Gider’in  “Vatanca” adlı şiiri  aklıma gelir. Bedri Gider’in  söyledikleriyle  çakışıyor da ondan:
Ben şah kadar
Ben padişah kadar
Muhteşem, asude, rahat olmuşum
Her  şeyi  bulmuşum  kuş sütünden  gayrı
Saadet bu  mu,
Geri  dursun
Saadet olunca
Vatanca  olsun
Tezcan,  kolejlerde, Amerikalarda  okuyup  halkın omzunda  boza  pişirmek için  önemli  yönetim     yerlerine  göz  diken  takımından değildir. Öylelerin yetişmelerindeki  kolaylığı  anılarda falan  okudukça  hayret  eder.  Halk çocuklarının içinde  halk çocuklarının içinde  bulundukları  güçlükleri  okuma olanağı  ulaşamayanları  düşünür.  Kendisi de zaten,  halk kaynağından  gelen,  cumhuriyetin o yıllarda  henüz  bozulmamış  eğitim  kolaylığına  yetişmiş  bir eğiktendir.  Halk içinden  çıkmış  halkın içinde,  Edirne’deki  köşesinde  halk için kafa yoran , yazan düşünce   üreten  bir aydınımızdır. Hayat yollarında,  deneylerin  örsünde  pekişe  pekişe  gelmiştir  bu  düzeye. Gözü   gönlü  hala  geldiği  yerlerde,  gördüğü yerlerdedir  o  yüzden:
Siz  gitmeyin
Ben giderim  o  köye
Elim kolum  oralı  benim
Yüreğim   oralardan
Yalancı  vitrinleri  dolaşın
Kaldırımları  aşındırıp
Beton  bet on  tüneyin
Ben  giderim  o köye
köyler  yüzyıllardır  garip
Taşı  toprağı  ekiniyle
Yüz  yıllarca   uzak
Ben giderim  o  köye
Kıymetli  aydınımız  Necdet  Tezcan’a  şiir ,eğitsel ,  toplumsal  sorunlarla  savaşım  yolunda  başarılarının  sürmesini  dilerim.
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.