KUŞLAR DÜNYASI- (Eliz Edebiyat-S:180) (N.Tezcan)
Martı kuşları (Üveyik, güvercin, sığırcık serçe…)Yavrularını yiyormuş. Bir yerel gazetede okumuş, kahve sohbetlerinde duymuştum.
Yugoslavya’nın oralardan getirilen bir çift martı; çoğala çoğala , nehirleri mesken tutarak, üreye üreye bugünlere geldiler. Olduça kalabalıklaşıp yayıldılar. Oldukça yayıldılar. Nehirlerde balıkla doymayınca , kuş yavrularıyla doyum sağlamışlar… Yani zamanla Edirne bir martılı kent olmuş. Tarihi konumuna o isim de eklenir.
Bu görünüşleriyle güzel kuşlar göç etmezler ve daha çok deniz kenarlarında yaşarlar. Sanırım kıyıya vuran canlılarla doyunurlar. Etleri yenmediği için de boyuna çoğalırlar. Gemilerin çevresinde dolanarak atılan simit parçalarını havada kapışırlar. İlginç görüntüler oluşur böylece. Öğretmen okulunu yatılı okuduğum yıllarda, zaman zaman kordon boyuna gider, bir banka oturarak boğaza ve martılara bakardım. Hem de zevkle izlerdim. Martılarla sanırım, ilk kez oralarda tanıştım. Gelip geçen feribotları , karabatakları ilgi ile izlerdim zaman zaman.
Bir de yerleşim birimlerinde yaşayan atıklar ve artıklarla beslenen hayvanlar var. Bilindiği gibi bunların başında kediler ve köpekler gelir. Bazı kuşları da unutmamak gerekir. Serçeler, üveyikler, güvercinler, sığırcıklar, kargalar, kırlangıçlar…
Kargalar daha şanslı, hem göç etmezler hem de eti yenmez. Kargaların da türleri var. Saksağanlar örnek olabilir. İlkokul kitaplarında bir manzume vardı. Hala anımsarım.
“Karga karga gak dedi.
Çık şu dala bak dedi/Çıktım baktım o dala/bu karga ne budala…” Bu kuşların karga ve peynir öyküsü de çok ünlüdür.
Yani karga aptal ve çirkin bir kuş diye lanse edilirdi.
Çirkinlik konusu tartışılabilir, ancak aptal olduklarını sanmıyorum.
Bizim Vize’de ahşap evin çatısında kargalar yuvalanmıştı. Çocukluk diyelim. Arada bir tavan arasına çıkar yuvalarına ,yavrularına bakardık. Bazen da bu koca yuvaları bozar, yumurtalarını kırardık. Yuvayı bir görseniz şaşarsınız. Dal parçalarından oluşan kocaman bir yuva. İçi tüylerle örtülü. Yani çok rahat ve sıcak. Yumurtalarını ve yavrularını böyle yaşatırlar ve korurlardı.
Şimdilerde betonlaşma olayı artınca kavak gibi yüksek ağaçların tepelerine yapıyorlar yuvalarını. Erişmek çok zor.
Onlar ve diğer kuşlar, genellikle gıda artıklarıyla geçinirler. Tarlalara uğrayıp ne bulurlarsa çöplenirler.
Bir gözlemimi daha aktarayım, aptal olup olmadıklarına siz karar verin. Çalıştığım yıllarda okulun bahçesinde , sonradan kesilen bir ceviz ağacı vardı. Cevizler olgunlaşıp kabuk bağladığında kargalar mesken edinirlerdi ağacı. Bir gün otururken gözüm takıldı. Biri cevizi gagasıyla kopardı. Ve binanın en yükseğinden beton yola bıraktı. Ve ceviz kırıldı. Kara hemen indi ve kırılan cevizin içini yemeğe başladı. Eğer oradan gelip geçenler varsa, kırık cevizi çatıya çıkarıp , yemeye devem ederdi. Bir kaç kez de yolculuklarda , yeni ekilmiş tarlalarda sürüler halinde beslendiklerine tanık olmuştum.
Kedi, köpek konusunda yazacaktım ama yerim dar!.. Ancak şunu söyleyebilirim. Tüm hayvanlar doğal koşullarda yaşamalı ve korunmalıdır. Aşırı ilgi ve sevgi kendilerine de ilgilenenlere de zarar verebilir. Kedilere bir göz atınca, ne denli şişko olduklarını görebiliriz. Bıraktığınız her şeyi yemiyorlar. Ekmeği bile beğenmez oldular. Köpekler daha çok evin içinde ve baş köşedeler. Arada gezdirilmek teler. Ama sahibi kendini mi, köpeği mi gezdirmekte, belli değil. Özellikle kalabalık yerlerin seçilmesi de nasıl açıklanır, bilemem. Bazan yaya kaldırımlarına boşalıyorlar. Oradan geçenler de bunun üzerine basıyor. Kaç kez tanık oldum. Kısmen benim başıma da geldi diyebilirim.
Ayrıca görüntü kirliliği ve pis kokular oluşmakta. Hoş mu sizce?
Hayvanları koruma dernekleri ne der bu işe bilemem. Şunu inanmak gerek: her türün kendine özgü bir yaşam biçimi ve ortamı vardır. Bunları içgüdüsel olarak yaşarlar. Onları kendi yaşamlarından koparmak doğru değildir. Kedi köpek evleri iyi ama masraflı ve sorunlu sanıyorum. Tüm canlılar doğal dengelerin bir sonucudur. Hepsi ;insanlar da dahil, hepsinin yaradılış nedenleri vardır. Ve hepsi de ayrı ayrı önemlidir. Şu da can sıkıcı, yanınızdan geçerken, dikkatli olmak istiyorsun, köpek sahibi hemen devreye giriyor. “Bir şey yapmaz, korkmayın…” deyişleri de oldukça can sıkıcı. Yahu, hayvan bu; ne zaman, nerde ne yapacağı belli mi olur?Ev içleri, apartıman daireleri onlara göre değil. Köpekleri yok etmek de insanca değil, bence…
VE: “Kuşlar mıdır onlar alemlerimizden seher eyler.” Diyen Ahmet Haşim’i rahmetle anıyorum…
------------
ATATÜRK ve ÖZGÜRLÜK (16.Kasım.2005-Cumhuriyet) ( N. Tezcan)
“İnsan köleliğin ayırdına vardığı ölçüde Özgürdür.”(Spinoza)
“İnsan, aklına uygun olarak davrandığı ölçüde özgürdür”. (Leibniz)
Doğru ve iyi olan, her zaman açık seçik bilseydim ne türlü düşünmem, neyi seçmem gerektiğine karar vermekte güçlük çekmezdim hiç; böylece de hiç bir zaman ilgisiz kalmadan, baştan başa özgür olurdum. (Descartes)
Küçücük bir kitaptan aldım bu özdeyişleri. “ÖZGÜRLÜK SORUNLARI” Yazarı: Rene Maublane, Çeviren: Vedat Günyol-Asım Bezirci. Okuyorum ama henüz bitmedi. Minik bir yapıt boyutlu ama içeriği varsıl mi, varsıl. Yani az, ama öz. Severim böyle kitapları. Hem okurun zamanını almaz, hem de görüş ufkunu genişletir. Öz bilgiler zaman iyidir. Bazıları ise uzadıkça uzar. Yüzlerce. Binlerde sayfa okursunuz da bir öz bulamazsınız. Hem zamanınız zarar görür,hem de canınız sıkılır.
Ancak yine de kitap kitaptır. İnsanı kölelikten özgürlüğe, bağımsızlığa, gerilikten çağdaşlığa taşımıştır. Ortaçağ karanlığından aydınlığın sızması, derebeylik duvarlarının yıkılması, imparatorluklarının çöküşünde kitapların yeri az değildir.
Yukarıda sözünü ettiğim küçücük kitap, ufkumuza yeni ufuklar katabiliyor. Aklın boyutlarını zorlamadan yardımcı oldukları, kesin.
Ve 10 Kasım… Ulu önder Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Sonra? Atatürk Haftası. Yakalarda O’nun rozeti, gönüllerde ilkeleri.
Yüzyıllara sığmayan bu örnek, sonsuzdan sonsuza akan bir nehirdir O… Coşkuyla, aydınlıkla, sonsuzlukla bütünleşen bir önder. Eskimeyen, eskitilemeyen bir anıt.
Ve ilginç mi ilginç sözleri: “Özgürlük ve barış benm karakterimdir”
BALKONCALAR
Balkoncalar
Açtı içimde Nisan
Renkler kavmi göçte
Gülünce gülüstan
Yılgın barışçı
Dışa açan kardelen
Kapılar gülümsedi
Sınır sevda gelen
Ortancalar
Utangaç açtı maviyi
Sevgi dönmesin deliye
Aşka ban ekmeğini
(Söylem Dergisi- no:81- (N. Tezcan)
