CEMRE CÜMRE ZAMANI - Güncel Sanat - S:87
Bu bir deyiş. Rumeli’de kalan içli ve düşündürücü özdeyişlerden biri. Önceki kuşak gerektiğinde söylermiş. Yani ha gayret!... Kış bitiyor. Anlamında olmalı. Sanırım biraz da öteki bizlerden..
Söylenen deyişlerden biri de, “Ölme eşeğim ölme, yeşil çimen çıkacak.”
Demek ki önceki yıllarda kışı atlatmak, sağ-salim yaza erişmek oldukça zormuş. Odun biter, hayvanlar yemsiz kalınca telef olurlarmış..
Neyse ki o kışlar yok artık, diyemeyiz. Var var da teknik olanaklar imdadımıza yetişmekte.
Bu gün yine takvim yaprağına baktım: Kasım-106. Günün uzaması iki dakika. Demek ki, şöyle ya da böyle havalar iyileşmeye başlamış.
Yazın gelişini simgeleyen cemreler de dün düşmeye başlamıştı. Önce havaya, sonra suya, toprağa düşermiş.
Cemre nedir? Diye sorarsanız. Zor açıklarım hani. Bir soyut simge olarak varsayıldığı inancındayım. Kıştan çıkışın yaza yaklaşımın görünmez belirtileri gibi…
Ama yine de büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Ortancalara hava civa.
Oysa ortanca demek, orta direk demekti bir zamanlar. Binayı tutan işte bu direk ya da direklerdir.
Bildiğimi biliyorum da bilmediklerimi ne yapsam diyorum.”Bilgin”, “Ulema”, “Ayaklı kütüphane” deyişlerinin de içi boşalmış gibi. Artık, çok bilmek yerine , araştırmasını bilmek daha çok önem kazandı. Araştırma yüzyılı başladı demek daha yerinde olur sanıyorum.
Önceleri kaynaklar kısıtlıydı. Şimdi ise kaynak bolluğu. Ama ne yazık ki yararlanan oldukça azaldı. TV ve bilgisayar çıktı, mertlik bozuldu, anlayacağınız. Öğrenciler yalnızca ödev yapmak ya da başka olanaklardan yararlanmak için uğramakta kütüphanelere. Yetişkinler ise ekmek derdinde. Para hırsıyla yaşayanlar da az değil hani. Bir de çok bilenler kuyruğu var. Her konuda ahkâm keserler. Özeleştiriyi bilmez böyleleri. Kendilerini başkalarının yerine ya da başkalarını kendi yerine koymaz.
Çünkü artık günlük yaşıyoruz. Yalnızca bir tüketiciyiz artık. Oysa, benim bildiğim kadarıyla, üretici olmadan, tüketici olmak, sağlıksız ve risklidir. İlgi alanlarımız da gittikçe azalmakta. Top, Pop,Cip, Cep… Gösteriş hava ve caka… Kişiliksizliğin canlı örnekleri. Böyle bir şeytan üçgeniyle nereye? Nereye olacak? Çekyat naralarıyla tam yol ileri. Ya da iki ileri, üç geri.
Bir toplum kendi değerlerine sahip çıkmıyorsa, ne olur? Ne olacak? Kültür emperyalizmi kilo alır. Bir toplumun en önemli değerlerinden biri dilidir. Dilsiz toplum olur mu? Sorusu bile sırıtıyor. Dilde kirlenme ise tüm kirlenmelerden daha önemlidir. Sayalım bakalım neler çıkacak?
Bir toplum en başta diline sahip çıkmıyorsa ne denir? Yanıtı sizin olsun…
-Ülkenin ormanlarına, yeraltı zenginliklerine, denizlerine dağlarına, ovalarına özetle sahip çıkamıyorsa,..
-Ulusal değerlerimizi varsıllaştırıp yararlı konuma Sokamıyorsak…
-Su akarken, biz bakıyorsak, herkes Aya biz hala yaya isek
Vay ki, ne vay…
Hepsi bir yana,insanlarımıza sahip çıkmamız çok önemli. Adam gibi adamlarımız, insan gibi insanlarımız nerede? İşsizlik, evsizlik,… bir kader Mi?..
Sanmam, sanmıyorum, sanmak istemiyorum.
Her yıl, havaya, suya, toprağa düşen cemreler, İnsan olmanın , insanca yaşamanın özüne düşse ya!...
KIŞIMDA BAHARSIN
Gülün gülüme dalın dalıma değse
Değse dalgalar tenime değse
Hasretten gurbete uzayan yolda
Gam yemem elin elime değse
Kışımda baharsın baharımda yaz
Her sevgi ayında dudakta kiraz
Bakışın başka akışın başka
Nefesim okşuyor bakışlarını
Yüreğime akarken akışın başka
Kışımda baharsın baharımda yaz
Her mayıs ayında dudakta kiraz
Kış karsız aşk yarsız olmaz
Olamaz sevgisiz yaşam olamaz
Çöldeyim güldeyim bülbüldeyim bil
Çiçeğimde renkler sensiz olamaz
Kışımda baharsın baharımda yaz
Her lale ayında dudakta kiraz
(N.Tezcan)
