Bir süre önceydi;
Cumhuriyet Gazetesiyleyim yine. Deniz Kavukçuoğlu PANO adlı köşesi. Yazısının başlığı: “Tehlikeli Gelişmeler” Şöyle girmiş yazısına.
“Günlerdir dehşetle izliyoruz. Edirne’de arkadaşlarının “PKK”lidirler sanısıyla uğradıkları saldırıyı protesto etmek isteyen bir grup genç kente sokulmuyor. Üç gün kent dışında otobüslerde bekledikleri sonra bir bölümü bir olanak bulup Edirne’ye girmeyi başarıyor.Yapmak istedikleri Anayasaya göre her yurttaşın hakkı olan demokratik bir protesto eylemi; ama ellerindeki pankartları açar açmaz daha önce arkadaşlarına saldırmış olan “milliyetçi” kalabalık. Tarafından saldırıya uğruyorlar. Linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Polis, nedendir bilinmez, gelmesi gereken zamandan çok sonra geliyor.
Manisa’da Selendi ilçesindeki çatışmaya da değinen yazar, “tehlikeli gelişmeler olarak değerlendiriyor. Bu tür etnik kökenin öne çıkarılmasını doğru bulmuyor.
Ve şöyle sonlandırıyor yazısını:
“21. yüzyıl Türkiye’si bu gibi görüntülere,uygulamalara layık değildir… Etnik nedenlerden ötürü tek bir yuttaşımızın bile haksızlığa uğraması tüm toplumumuzu yaralar, onurumuzu zedeler.
Anadolu ezelden beri bir kavimler Kapısı . Türkiye’de bir kardeş bahçesidir ve hep böyle kalması bizi ancak yüceltir.”
Bu ve benzeri olayların anarşiye ve iç karmaşaya sürüklenmesi ülkemiz ve insanımız için hiç iyi olmaz, kanımca. Kaos hiçbir zaman iyilik getirmez.
………………
Domuz gribi için söylenenler o denli çelişkili ki; insan kime inanacağını bilemiyor. Özellikle aşılar konusunda ki söylentiler, insanı bir kez daha düş kırıklığına sürüklemekte. Bugün gazetenin birinde bu gribin uyduruk ve ilaç spekülatörlerin işi olduğunu yazmış. Ne denli doğru bilmiyorum ama şaşırtıcı. İnsan sağlığı ile bu denli oynanması en azından insanlık ayıbı.
Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçinin makam odasında telekulak. İlimizi böyle olayların içine sürükleme çabaları epedir sürmekte. Bu olaylarda Başkan odak oldu hep. İçerde bile yatmıştı. 13 davadan beşi bitmiş, 8. sürüyormuş. Kendi açıklamaları bunlar.CHP’li olduüğu için kendisiyle uğraştıklarını da aynı konuşmasında söylemişti
Ülkemizi ve insanların boş şeylerle u
ğraştırmak zaman ve enerji kaybına sürükler. Ülkenin kalkınması yine gecikir.Ötekileştirmeler de insanları kamplara ayırarak, düşman kardeşler üretir. Böylece artar çatışmalar.
Tanrı sonumuzu hayretsin! .. Başka ne denir, bilmiyorum. Ne desek ne yazsak boş. Zaten yazan okuyandan daha çokmuş. Hepsi bir yana bir tek şıkır şıkır oynamak kaldı. Kamerayı gören nineler bile şakırdatmaktan geri kalmıyor. Bir tür enerji boşalımı ama başka türlü de olabilir.Örneğin sanatla, sporla. Ekip dikmekle, gezi ve yürüyüşlerle. Ha düğündür, eğlencedir… O zaman oyna be kardeşim.
Ayıplar. Yasaklar. Baskılar, kuşkular… cenneti diye bir yer var mı? Bilmiyorum, bilemiyorum.Rüyamda gördüm mü? Anımsamıyorum
Sonra da Atatürk’ün şu sözü; “Özgürlük ve barış, benim karakterimdir.
Bir şiirimi de koyacaktım yazıma. Bu karanlık tablodan sonra vaz geçtim…
-----------------------------------------------------------
Çünkü şu anda dünyayı sarmalayan virüs olayı gündemde. Çin’den başlayan olay öldürücü ve yayılmacı gücüyle ülkeleri sarıp sarmalamakta. Gerekli önlemlerin alınmasına rağmen şimdilik önüne geçilemiyor. İnsanlar kuşku ya da korku içinde. Çok eskilerde kalan veba salgınını anımsatan yayılma hiç hoş değil.
Ülkemizde şimdilik yok. Ama bu, olmayacak anlamına gelmiyor. Yapılacak şey gerekli olan önlemleri almak ve virüsle savaşmak, sanıyorum.
Biz bunlarla uğraşırken İdlip’ten insanın kanını donduran şehit haberleri… Haberlere göre 33 şehidimiz var. Yani acı üstüne acılarla sarmaş dolaş. Yazık değil mi gencecik evlatlarımıza… Acılarla sarmaş-dolaş yaşamak kolay mı?
Depremlerin acısı daha dün gibiyken…
Sınır kapılarının mültecilere açılacağı ya da açıldığı haberleri de gelmekte. Sınır kendi olarak etkilenmemiz olanak dışı. Çünkü sınırlara doğru Suriye göçmenlerin göçmeleri başlamış bile…
Her şeye rağmen şehitlerimize rahmet diliyor., yaralılara şifa, yakınlarına ve ülkemize sabırlar diliyorum…
