Tarihimizdeki toplumsal olaylar doğa felaketleri  ne yazık ki objektif ve tüm boyutlarıyla halka duyurulmuyor Kulaktan dolma bilgiler  halkın çoğu kez kutuplaşmasına ve yanlış yönlendirilmesine  neden  oluyor..

Sözcü gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil  8 Kasım tarihli “İnsanlık Destanı” adındaki köşesinde bugüne kadar detaylı olarak bilgi sahibi olmadığımız,  halkın Erzincan  deprem felaketinde dayanışmasını yüm boyutu ile gündeme getirmiş.

Yazıda söz konusu olan deprem cumhuriyet tarihimizin en büyük depremi  27 Aralık 1939  yıllında  gece saat 01. 57’de  meydana gelen, 52 saniye devam eden 7,8 şiddetinde Erzincan’ı yerle bir etti, 32 bin 962 insanımıza mezar  oldu,  116 bin konut yıkıldı .

Eksi 30 derece soğukta kara kışta meydana gelen depremde enkaz altında kalmadan kurtulan insanlar kar altında soğukla yaşamla mücadele etmek zorunda kaldı.

O zamanda ulaşım sadece tren yolu ve kış gününde kapanan  kara yoluyla sağlanıyor.

Yolları kaplayan kar  ve depremde tren yolunun zarar görmesiyle afet bölgesine ulaşmak mümkün değil.

Depremden kurtulan halk o soğukla kısa sürede tren yolunu onarır. Bu depremde yaşanan bir ilginç olay ise,  yıkılan hapishanedeki mahkumlar battaniyelere sarılıp olduğu yerde bekliyor olması . Aralarında firar eden mahkumlarolmuyor.

Deprem yerine ulaşan zamanın devlet görevlileri bu durumu ilgi ile izliyor.

Bunun üzerine mahkumların tamamı depremde enkaz kaldırma çalışmalarına katılıyor.

Ayrıca, askeri binalar da depremde tamamen yıkılmuş.Askerler de  kışlalarının yerinden ayrılmıyor.

Bu durumu gören zamanın devlet yetkilileri hapishanedeki mahkumlardan yakın köylerde olanlara akşamları evlerine gitme izni veriyor:

Evlerine gidenler eksiksiz olarak sabahları  yine deprem bölgesine geliyor.Hiç biri firar etmeyi aklına getirmiyor.

Bu arada çevre ilçelerde kaldıkları yerlerde binaları yıkılmış olan  mahkumlar da  depremdeki çalışmalara katılıyor.

Erzincan’da hasar çok büyük depremde evlerin tamamı yıkılmış kurtulan insanlar soğukta  aç ve açıkta yaşam savaşı veriyor. Zamanın hükümeti evleri yıkılan, dul kalan kadınları ve yetim çocukları trene bindirip İstanbul istikametinde hayırsever aileler teslim ediyor.

Bu arada ülke genelinde yitecek giyecek ve nakdi yardım kampanyası başlatılıyor.O zaman   bölgemizdeki ninelerimiz ve dedelerimiz de imkanı oranında depremzedelere yardımda bulundular.

İmkansızlıklar içinde, üstelik kış mevsimine rağmen  yaralar kısa sürede sarıldı.Halkımız bu depremde büyük bir dayanışma örneği veriyor,

Kadınlar evlerindeki çorapları kazakları deprem bölgesine gönderdiler.

Bu arada depremde yardımcı olan mahkumlar için özel af çıkarılarak depremde kurtarma çalışmalarına katılan 241 mahkumu ceza sürelerinden beşte dördü ve hukuku  amme ve tazminat kabilinden olan para cezaları affedildi.

Yılmaz Özdil’in  köşesinden özet olarak verdiğim bu örnek,  halkın depremdeki dayanışması, güç koşullarda herkesin ibret alması gereken bir dayanışma örneği.

Halkımız bu tür dayanışmayı daha sonraki felaketlerde ve son olarak İzmir depreminde de gösterdi.

Halkımızın en önemli vasfı bu. Milletimiz  bu dayanışması devam ettiği sürece Türk milleti asırlardan bu yana olduğu gibi tüm güçlüklerin ve felaketlerin üstesinden gelir.

Erzincan depremi de bunun  en  önemli örneği . Bunu  her vatandaşımızın örnek alması ,bu dayanışmayı yok etmek istetenlere fırsat vermemesi gerekir.

-----------------------

YARIM KİLO SATIŞ UYGULAMASI SON BULMALI

Pazar yerlerinde satılan bazı ürünlerin etiketlerinde bir kilo fiyatı yerine yarım kilo bedeli yazılıyor.

Bu halkın yanılmasına neden oluyor.Yazılan fiyatın bir kilo ücreti olduğunu düşünen vatandaşlar.bu duruma tepki gösteriyor.Vatandaşlar ”Ürün fiyatlarının kilo üzerinden yazılması gerekir.yarım kilo fiyatı yazmakla ne amaçlanıyor? Alışveriş için gelen turistler bunu görüp bir kilo sanıyor ona göre ücret ödüyor.

Yetkililer bu alıcıyı aldatan uygulamaya engel olmalı. Etiketler bir kilo olarak yazılmalı” uyarısında bulundular.

-----------------

FIKRA

GÜZEL GÖZLÜ ÇOCUK

Seçim gezisine çıkan siyasetçi kentin uzağındaki bir köyü ziyaret eder.

Annesinin kucağında güzel gözlü,tombul yanaklı çok sevimli bir bebeği görerek onu okşar ve nezaketen annesine sorar:

Oğlunuzun ne güzel gözleri var. Babasının gözlerine mi benziyor.? Der.

 Kadın dudaklarını bükerek

Vallahi bilmiyorum bey,Akşam saatiydi tarlada hava kararmıştı, o nedenle gözlerini fark edemedim”

    

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.