Trakya Üniversitesi Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığı Kariyer ve Yönetim Topluluğu tarafından, öğrencilerin meslek hayatına dair bilgi ve donanımları kazanması, sağlık yönetimi bölümünün gereklilikleri, iş hayatında motivasyonun yeri, hastane yöneticiliği, özel sektör, hastane ortamı ve çalışma koşulları hakkında bilgi edinebilmesi için ‘Sağlıkta Bugün’ isimli konferans yapıldı. Özel Trakya Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yazgan, Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansa konuşmacı olarak katıldı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan konferansta konuşan Yazgan; özel sektör, hastane ortamı ve çalışma koşulları başta olmak üzere birçok konuda açıklamalarda bulunduktan sonra, öğrencilerin sorularını yanıtladı.
“ÖZEL SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN HALKA AÇILMASIYLA SAĞLIKTA BÜYÜK İLERLEME KAYDEDİLDİ”
Özel Trakya Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yazgan, konferansta yaptığı konuşmada, “Sağlık konusunda, birçok Avrupa ülkesi dahil olmak üzere yakın coğrafyada sınır komşularımız Doğu ve Ortadoğudaki ülkelerle kıyaslanmayacak kadar ileride bir yapıya sahibiz. 2005 yılında Türkiye’de özel sağlık sektörünün halka açılmasıyla birlikte insanlarımız hastanelerde, insan olduklarının farkına vardılar. Birçok hastanede, hastalarımız acillerde sedyelerin üzerinde ölüyordu. Kamudaki doktorların her biri 150-200 hasta bakıyorlardı. Muayene ediyorlardı diyemiyorum, sadece gözleriyle bakıyorlardı. Ama bugün geldiğimiz noktada; o günlerle kıyaslanmayacak derecede ilerleme kaydedildi ve insanlarımız hastanelerini, hekimlerini, yatacak odalarını dahi kendi iradeleriyle seçebiliyorlar. Özel sektörün kamuya, halka açılmasıyla birlikte bu aşamalar kaydedilebildi. Tabii devlet kurumlarında da çok ciddi gelişmeler oldu. Artık ülkemizde Şırnak’taki bir devlet hastanesiyle, Babaeski’deki bir devlet hastanesi arasında ciddi farklar yok. Bizim hastanemizin laboratuarındaki kalite, yapılan iş ve işlemler, kullanılan cihazlar ile Acıbadem’dekiler arasında bir fark yok. Tümü aynı kriterlere bağlı ve aynı ekipler tarafından denetleniyor. Puanlama sistemi de buna göre yapılıyor. Otelcilik hizmeti, yeni nesil akıllı bina buradaki farklardır. Ama temel unsur olan insana sağlık hizmeti sunmakta bütün kurumlarımız gerekli bilgi ve teknolojiye sahip olduklarını rahatlıkla size söyleyebilirim. Tabii ki bir Finlandiya, İsveç değiliz. Orada kişi başına düşen milli gelir 50 bin dolar seviyesindeyken; ülkemizde varsayılan 6-7 bin dolar. Dolayısıyla bizim yaşam seviyemiz, o tür ülkelerle kıyaslanmayacak kadar geride. Bunu kabul edelim ama yanı başımızda bulunan ülkelerden de en az 50 yıl ileride olduğumuzu da düşünüyorum.” dedi.
“BU SEKTÖR BUGÜN, YARIN VE GELECEKTE DURMAYACAK”
Daha sonra öğrencilerin sorularını yanıtlayan Yazgan, kişilerin bölümlerinin dışında özellikle yabancı dil konusunda kendilerini geliştirmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Yazgan, sağlık alanındaki girişimlerle ilgili bir soruya ise, “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı planlama yaparken; ülkemizin her yerinde mevcut doktor sayısı, hastane sayısı, yaşayan nüfus, nüfusa düşen doktor, hemşire sayısına göre projelere onay verir. Bu ülkede istediğiniz yerde, istediğiniz işi yapamazsınız. Edirne’de 2 özel hastane var, 3’üncü bir özel hastane açamazsınız. Bunu Sağlık Bakanlığı’nın planlama bölümü engelliyor. Çünkü Edirne’de kişi başına düşen hastane, yatak ve doktor sayısı ortalamanın çok üzerinde. Dolayısıyla buraya öyle bir yatırım yapma imkanımız yok. Ancak ülkemizde hala özel hastane, tıbbi kurumların olmadığı yerler var. Oralarda yatırımlar yapılabilir. Bu tabi süreçle ilgili bir şey. 2005 ile 2019 arasındaki farka baktığımızda; o yıllarda bu ülkede 60-70 tane hastane varken; bugün 2 binin üzerine özel hastane ve tıp merkezi mevcut. O yıllarda 40-45 bin kişi bu sektörde çalışırken; şu anda 700 bine yakın doktor, hemşire ve sağlık elemanı bu sektörde hizmet vermekte. Ülkemizin birçok yerinde özel sağlık sektörü örgütlenmiş durumda. Bütün özel sağlık sektörünü bir araya getiren komiteler oluşmuş durumda. Bunlar her yıl belli dönemlerde sektördeki gelişmeler ve plan, projelerle ilgili çalışmalar yapıyor. Bu sektör bugün, yarın ve gelecekte durmayacak. Belki birçok şey yok olacak ama bu yok olabilecek bir sektör değil. 20 sene önce olan birçok meslek bugün yok oldu ama gıda ve sağlık genel olarak en uzun süren ve bir anlamda en zor işler. Çünkü sadece hizmet etmekle olmuyor. Mesela hastanecilikte hizmeti sunarken hata yapma şansınız yok. Çünkü insan üzerinde uygulanıyor tedaviler. Yani bir ürün satmak gibi değil. Bir ürün sattığınızda defoluysa ya da çürükse değiştirirsiniz ama insanda öyle bir durum yok. Onun için gelecekte düşündüğünüz işler çok zor işler ve önemli işler. Kendinizi buna göre hazırlamanız gerekiyor. Biz insanlar kurumlarımıza rahatlıkla girip çıkabilsin diye sürekli çalışma içerisindeyiz. İnsanlar 2 günlük çocuklarını gelip bize teslim edip gidiyorlar. Bu çok büyük bir sorumluluk ve çok büyük bir güven aslında. Onların sağlıkları ve konforu size emanet.” cevabını verdi.
“SAĞLIK TURİZMİ ÇOK ÖNEMLİ”
Sağlık turizminin geleceğin mesleklerinden biri olduğunu özellikle belirten Yazgan, “Sektöre girmek; sadece hastanede çalışmak, hastane açmak vb. gibi şeyler değil. Sağlık turizmi diye bir şey var. Tayland, Hindistan gibi olmasak bile; neredeyse onlara yakın bir sağlık turizmi sektörümüz oluşmaya başladı. Bu belki de geleceğin işlerinden bir tanesi. Bunu da bence kariyer hedefleriniz arasına almalısınız. Özellikle sınır bölgesinde yaşayan arkadaşlarımız için daha da önemli bir durum. Bu konuda ciddi işler olabileceğine inanıyorum. Türkiye’de ve bölgemizde aşağı-yukarı 5-6 yıl önce sağlık turizmiyle ilgili bir çalışma başlatıldı. Aynı yıl Antalya’da Özel Hastaneler Federasyonunun yaptığı bir çalışma da vardı. Ben oraya katıldım. Dönüşümde; şu anda hastanemizin olduğu binaya 500 metre yakında 110 yataklı bir otel açtık. O oteli açarken; çok turist gelecek diye açmadım. Sağlık turizmiyle ilgili yurtdışından gelecek hastalar, hasta yakınları için konaklayabilecekleri bir alan yaratmak için açtım. VİP bir minibüs hazırladık. Dil bilen personel sayısında artışa gittik. Ancak bu süreç içerisinde yaşadığımız sıkıntıların başında zaman zaman ülkeler arasındaki politik problemlerin ekonomiye yansıması ciddi bir şekilde bizleri etkiledi. Ülkemizi yönetenlerle, başka ülkeleri yönetenler arasındaki ilişkiler de bu tür diyalogları olumlu yada olumsuz etkiliyor. Şimdi yavaş yavaş yoluna giriyor. Ağırlıklı olarak Bulgar hastalarımız var. Zaman zaman Yunan ve Suriyeli hastalar oluyor. Geçen hafta bir Çinli hastamız vardı. Bu tabi daha rutine gelmedi. Ben aynı zamanda Trakya Üniversitesi Meslek Yüksekokulları Danışma Kurulu Üyesiyim. Zaman zaman Rektörlüğün yaptığı toplantılara da katılıyorum. Orada da özellikle belirttiğim çok önemli bir şey var. Yurtdışından gelerek burada okuyan arkadaşlarımıza sahip çıkılması gerekiyor. Daha çok Balkan ülkelerinden gelen bu öğrenciler, ilerleyen dönemde kendi ülkelerinde bazı pozisyonlarda olacak insanlardır. Onların ülkemizde eğitim almaları, onlarla aramızda bir ekonomik, sosyal bir diyalog geliştirebilir. Bu durumun da önümüzdeki süreçte ciddi artılar getirebileceğine inanıyorum. Bir bütün olarak çeşitli hazırlıklar ve çalışmalar yapılması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“İŞİN HAKKINI VERİRSENİZ KARŞILIĞINI ALIRSINIZ!”
Sağlık sektöründe güvenin çok önemli olduğunu dile getiren Yazgan, “Bu maalesef reklamlar ya da afiş asmakla olmuyor. Daha çok gelen hasta memnuniyetiyle alakalı bir şey. 1 ay önce Haskova’dan gelen bir hasta bel fıtığı ameliyatı oldu hastanemizde. Şu anda haftada 2-3 hasta, o hastanın tavsiyesiyle hastanemize geliyor. Kadın iki büklüm geldiği hastanemizden, koşarak çıktı. Bu çok önemli. Tersi olmuş olsa, bloke de edebilir. Önemli olan işin hakkını verebilmek. Bu işin hakkını verdikten sonra mutlaka karşılığını alırsınız. Mesleğimizin zorluğu insanla uğraşmaktan kaynaklanıyor. Bir de hasta insanlar uğraşıyorsunuz ve hasta yakını olan insanla uğraşıyorsunuz. Dolayısıyla çok hoşgörülü olmanız gerekiyor. Yani her durumda empati yaparak düşünmeniz gerekiyor. Örneğin; annem şu anda bizim hastanemizde yatıyor. Yani annem, kardeşim, çocuğum ya da en yakınım kendi kurumumda tedavi olmazsa; başka insanı oraya davet etmem. Yani temel kalite bakış açım budur. Kendimizi işimizle bütünleştiriyoruz. Motivasyonumu bu şekilde sağlıyorum. Tüm personelimizin sevgi dolu ve hoşgörülü olmasına önem veriyoruz. Tedavi için yüzde 50 ilgi, yüzde 50 bilgi denilir. Hastanın o ilgiyi görmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Kerem Filiz