Edirne’nin ana caddelerine çıkıp çevredeki işyerlerinin isimlerine baktığınızda kendinizi bir başka ülkede sanıyorsunuz.
İşyerlerinin adında Türkçe olanların adedi yok denecek kadar az.
Bazıları işyeri isimlerinin adını yarısı Türkçe yarısı ise başka dillerden yazmış.
Firmaların bayiliğini yapanlar için söylenecek bir söz olamaz onlar işyerine kendi isimlerinin konulmasını isterler.
Peki bunu bir özenti olarak yapanlara ne demeli. Bizim Türkçemiz ile yazılsa müşterileriniz mi azalacak. Ne olduğu belirsiz o isimlerle cironuz mu artıyor.
Gerçekten işyerlerimize yabancı dilden yazılan isimlere merakımız var. Halkın benliğine kazınan berber dükkanlarını, lokantaların adını nerelere taşıdık.
Çocuklarımıza verdiğimiz isimlerde dahi eski isimleri kullanmayı modası geçmiş olarak kabul edenler var.
Çocuklara verilen isimlerde bugüne kadar duymadığımız adı duyuyoruz. İncelelim asri olalım modaya uyalım derken benliğimizi kaybediyoruz çok yazık.
DÜĞÜNLERDEKİ MÜZİK KİMSEYİ RAHATSIZ ETMİYOR MU?
Düğünlerimizde müzikli toplantılarımızda çalınan oyun havası müziklerine fazla dikkat eden yok.
Çalınan oyun havalarının sözleri nedir? Bizim halkımızın gelenek görenekleri ile uyumlu mu? Bunu dikkate alan var mı? Roman müziğinden kaynaklanan sözler gerçekten toplumumuzun yadırgaması gereken sözler.
Örnek vermek gerekirse “kaynanamın donu ben yıkamam onu, beni seviyorsan kocandan boşan da gel“ gibi adabımıza uymayacak sözlerden oluşan müzikle sahneye çıkıp oynuyoruz. Aslında bizim geçmişi uzun yıllara dayanan bölgesel kültürümüz ve oyun havalarımız var, Bunlar yılların eskitemediği ezgiler. Onlara itibar etmeyip Roman müziğinin bu saçma sapan sözleri ile bezenmiş oyun havaları ile eğlenmek, bölge müziğimizi ikinci plana atmak ne denli doğru.
Başka bölgelerdeki baktığımızda her ortamda kendi bölgesel müziğini ön planda tuttuğunu görüyoruz.
Bizde ise uluslararası gösterilerde dahi yöresel müzik yerine roman müziğini ön planda tutmamız. Bu işin uzmanı ve sorumlusu olan kişilerin yüreklerini sızlatmıyor mu?
Bu yaklaşımımla roman müziğine karşı olduğumu ifade etmek istemiyorum. Kuşkusuz roman müziği ve folkloru da bölge kültürümüzün bir parçasıdır. Fakat ön planda olması gereken bu bölgenin uzun yıllar devam eden toplumun ortak kültürünü yansıtan yöresel müziği olmalı.
Özellikle yöresel ve ülkenin başka bölgelerinde yurt dışında yapılan müzik gösterilerinde Roman müziğinden ziyade bölgemizin halka mal olmuş müziğini sergilemeliyiz. Roman müziğine hakim olan toplumu rencide edebilecek sözcüklerden de arındırılmasına katkı yapmalıyız.
SORUNLARI KENDİ AKIL SÜZGECİMİZDEN GEÇİRMELİYİZ
Toplumda özellikle iletişim araçlarının yaygınlaşmasından sonra kendi aklı ile olayları yorumlama yerine sözlerinin doğruluğuna inandığı kimselerin sözlerinin tartışmasız en doğru olduğu inancı hakim olmaya başladı. Toplumda bakıyoruz.
Özellikle siyasi görüşü ağır basan o yönde fikir sahibi olmak isteyen kişiler önderler, ne söylüyorsa onun mutlak doğru olduğu, bunun dışında düşüncelerin gerçek dışı olduğu kanısına varılıyor.
Özellikle siyaset alanında politikacıların halkı ikna edebilmek için doğruları saptırılarak sunduğu, nabza göre şerbetin geçerli olduğu, bununu, toplumu kendi kafasıyla düşünmeden yoksun bıraktığını göz ardı ediyoruz. Bu anlayış bizleri o kişinin fikirlerinin uydusu tutsağı haline getiriyor.
Halbuki, her doğru içinde bazı yanlışların da olabileceği, doğru söylediğine inandığımız kişilerin daha önceleri yaptıkları konuşmalarında, icraatlarında bunun görüldüğünü dikkate almadan o kişilerin söylediklerini mutlak doğru olduğunu kabullenmeyi sürdürürüz.
Toplumumuzda kendi kafamızla, mantığımızla olayları muhakeme etmek, yorumlamak, doğru ve yanlışlarını ona göre belirlemek gibi bir alışkanlığımız bir türlü gelişmedi.
Halkın, bu yapısını iyi tahlil eden kurt siyasetçiler, özellikle parti yöneticileri halkın nasıl şerbetlendiğini, kendilerine nasıl koşulsuz bağlandıklarını bildikleri için aynı kanaldan siyasetlerini sürdürürler hamasi nutuklarla halkı kandırmaya devam ederler.
Toplumumuzda, halkın söz sahibi olduğu çağdaş demokratik kuralların geçerli olduğu ülkelerdeki insanlar gibi olayları, sorunları kendi mantık süzgecinden geçirmeyi öğrenmeli.
Halkı siyasi konuşmalarıyla toplumu kendi saflarına çekmeyi kolaylıkla başaranların gerçekleşmeyen sözlerinin ve icraatlarının arkasından gitmeyi sürdürürlerse, orada vatandaşın etkinliği olmaz, Halk söz sahibi olmayı başaramaz, Siyasiler nereye yönlendirirse halk da oraya gitmek zorunda kalır.
