Aralık, ocak, şubat… Bu üç kardeş kış mevsiminin ayları…Bunu bilmeycek ne var? İlkokul çocukları bile bilir.
Doğru söze ne denir?
Ama kazın ayağı öyle değil.
Kış kışlığını yaptı mı? Yapmadı. Kışın simgesi olan kar bir türlü yüzünü göstermedi. Ve koca kış bitmek üzere. Birkaç gün sonra mart girecek işte… Asalında “mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaKtırır” derlerdi önceki yıllarda. Yani kalorifer ve doğal gaza geçmeden önce. Odunun ısıtma aracı olarak kullanıldığı yıllar. Betonlaştıktan ve makineleştikten sonra sobalık odun olayı da kalkmasa bile azaldı. Sobalık odunlar gene var elbet ama, onlar başka.
Kış böyle mülayim geçince, daha mart girmeden , bazı çiçekler açmaya başladı. Para hırsıyla yanıp tutuşanlar görmemiştir bile baharın bu kıpırdanışlarını. Eski takvime göre doksan gerilerde kaldı. Kasım 100 olmuş. Yine eskiler “Yüz sabanı düz” demişler.Makinalaşmadan sonra saban ve benzerleri de kalmadı. Tarımdaki tüm işleri kısa zamanda makineler yapıyor. Biçiyor, temizliyor, çuvallara doluyor ürünler, hem de çok çabuk. Orak biçmek, tarlayı sürmek, harmanda günlerce uğraşmak doğal da olsa uzun ve yorucuydu. Böylece harman yerleri ve meralardan da yoksun kaldık. Çoğu yerleşim birimlerine devroldu. Beton ormanları yayıldıkça yayılıyor. Ovalar, ekmeye uygun alanlar… birer birer betonlaşırken ormanlar ve ağaçlar da kesilmekte. İnsanoğlu doğayla barışık olacağına, kavgalı. Oysa tüm canlılar ve insanlar doğa zincirinin halkalarından. Tüm yaratıklar onun bir parçasıyız aslında. Kış kışlığını yaptı yapmadı derken tam marta, yani ilk baharın ilk ayı olan marta girerken Balkanlardan gelen bir soğuk dalgası ve Sibirya’dan sarkan kutup soğukları.
Kentimizde kar yağmadı bu kış. İki üç kez yağar gibi yaptı, göz kırpıp geçti.Haftanın ilk günü bugün, öğleye doğru yine atıştırdı ve sustu. Daha sonra neler olur bilemeyiz.Meteoroloji bile ancak tahmin edebiliyorken… Ama bulguları çok isabetli.
Halkımız hava tahmini de yapıyordu; eskiden, cemrelere göre. Ancak son noktayı koymak için
Hıdırellez’i işaret eder ve “150 Yaz belli” diyerek son sözünü söyler.
Mart için söylenenlerden biri de “Korkarım mart’ın beşinden ayırır koca öküzü eşinden”Yani marta güvenmeyin pek çünkü “Mart içeri, pire dışarı” deyip kutlamalar düzenlenir, bir ateşin üstünden atlanarak kış kovalanırdı.
Göçmen kuşların dönüşleri de ipucu sayılırdı. “Yüz yirmi de ovaya, yüz otuzda yuvaya… “ Yani günleri ayları yılları ve saatleriyle devran dönüp durmakta, yaşam kendi yasalarıyla sürüp gitmekte. Nereye kadar? Sonsuza kadar deniyor, ya da dense bile kıyamet lafından bile korkar olduk. Dünyanın da bir sonu var olduğuna aklımız eriyor da, sonsuzun sonu yok mu diye düşünmek istiyor insan.
İlk varsa, son da var. Bu acı da olsa önüne geçilemeyen bir gerçek…
Öyleyse insanlar neden birbirleri savaş adı altın yok etmiş, yok ediyor? Bu sorunun yanıtını hiçbir zaman bulamadım, niyetim de yok, aramaya sormaya.
Kış, bahara mı Kışlığını yapmadın be koca kış, bahara mı erteledin? Başka işin yok muydu?
YA DÜŞERSE
Öte sonrası ülküsü sinmiş
Adımın ilk harfine
Üveyik ötüşleri sarmalında
Sevdiğim ne kaldı Saros, gördüğüm ne
Mitlerden çalıp çalıp İDA’ya sakladılar
Şaşkın ve yaşlı bir kentim
Hem kondugece hem yokdelen
Izsız otoyollarda ürküten kuşlar
Hazırlop bir aşka yaş-kaç der
İçimde yeşerse de sanal gümgümler
Yaş düş/erse koltuğuma astığım gölgeler
Yukarıda kavga, aşağıda çengiler
Kalem ya düşerse,ötelerin ötesine
N.T
