İşini bir yana bırakıp kendilerini Edirne’ye adamış iki isim.
Tıpkı alfabenin harf sıralamasında önde gelen Arif’in “ A”sı ile Bahri’nin “ B” si gibi bu ikili de Edirne’nin tanıtımında da ön plandadırlar.
Nerede bir festival ve benzeri etkinlik var, orada onları görürsünüz. Böyle yerlere Edirne’nin tanıtımı uğruna hiçbir destek görmeden kendi imkanları ile katılırlar.
Kimseden yardım talebinde bulunmazlar.
Ciğerci Bahri Dinar ile Aslanzade sahibi Arif Meriç’i katıldıkları sosyal etkinliklerde kendi ürünlerinin reklamından çok, Edirne’yi tanıttıklarına o yönde büyük çaba harcadıklarına şahit oldum.
Bu fedakar ikili için Edirne’nin tanıtımı kendi kazançlarından çok daha önemlidir.
Edirne’nin tanıtımından sorumlu olan muhteremler şöyle bir arşivleri araştırsınlar bunlara resmi ve özel kurumlar mahalli idareler de dahil. Hangisi Edirne’yi tanıtımda bu ikili kadar çaba harcamıştır?
Bu arada bizlere düşen görevi de unutmayalım. Bu fedakar insanları gereksiz haber uğruna yıpratmayalım.
Zira onların hiçbir zaman öyle ucuz yollu savunulmaya taltif edilmeye ihtiyaçları yoktur.
Bu değerli insanları Edirne’de başka illerde ulusal ve uluslararası etkinliklerde Edirne’yi tanımı uğrunda yaptıkları hizmetleri, çabaları ön planda tutalım.
Edirne’de bazı kurum yetkilileri “ Armut piş ağzıma düş” misali Edirne’yi tanıtımda hiçbir katkıya gerek duymaz.
Bu insanların gayreti ile Edirne’ye gelen yerli ve yabancı turistlerden yararlanmada ise ön plana çıkarlar. Bunlar Edirne için makbul insanlar değildir, olamazlar da ……
Edirne turizme gelişecekse bu konuda her kurum gücü oranında gayret göstermeli elini cebine atmalı ve taşın altına elini koymalıdır.
Ulusal televizyonlarda Edirne’nin reklamını yapan bu konuda maddi ve manevi fedakarlıktan kaçınmayan bu iki fedakar insanın başarılarına adı var kendi yok ismi turizm olarak anılan kurumlarımız hiçbir zaman ulaşamazlar.
Edirneliler olarak bu ve buna benzer Edirne için cansiperane gayret içinde olanları koruyup kollamalıyız.
Onların başarılarının devamına katkı yapmalıyız.
Yılsonu geliyor. Kentimizde turizme katkı yapan çaba harcayan kuruluşların ödüllendirilmesi gerekir.
Resmi ve özel kurumlarımız, bu uğurda gayret gösterenleri, çaba harcayanları ödüllendirmeli.
Daha aktif olmalarının yolunu açmalıdır. Bu konuda esnaf derneklerimizin de engelleyici değil teşvik edici tavır içinde olmaları gerekir.
Bu ülkede Bahri ve Arif’ler kolay yetişmiyor.
Edirne sevdalısı olan bu değerlerimizi her zaman koruyalım.
BU NE SEVGİ AH!
Dillerden düşmeyen bir şarkımızın sözleri sevginin üstünlüğünü kanıtlamak için “ Bu ne sevgi ah” sözleri ile başlar.
Atamıza olan sevgimiz de onun gibi hiç eskimeyen, azalmayacak olan bir kalıcı sevgidir.
Ulu Önderimizin rahmete kavuştuğu 10 Kasım gününün 80. yıldönümünde özellikle gençlerimiz Ata’sına sevgisini, bağlılığını bir kez daha kanıtladı.
Bu arada mahalli basınımız da o gün Atatürk sevgisini fazlasıyla gösterdi.
Bazı ulusal denilen gazetelerin ön sayfalarında yer vermediği Atatürk’ü ön sayfalarında yer verdi.
Bu da gösteriyor ki, ulusal basının mahalli basından alması gereken dersler var.
Atatürk’ü anma törenlerinde gençlerimizin gözlerine heyecanlarına baktığımızda nasıl Atatürk sevgisi ile dolu olduğunu görmek ülkemiz geleceği için umut verici br durum.
Böylece bir kez daha kanıtlandı ki, hiç bir gün halkımızın kalbinden Atatürk sevgisini yok edemedi ve edemeyecek.
Atatürk’ü karalamak, programlarında ona yer vermemek isteyenler şunu bilmelidir ki, nasıl güneş balçıkla sıvanmazsa onların karalaması ilgisizliği ile Atatürk sevgisi yok olmanın ötesinde daha da kalıcı hale gelir.
Bu sevgi tıpkı şarkıda olduğu gibi “ Bu ne sevgi ah” sözleri gibi sarsılmaz bir sevgidir.
Haberleri ola…..
Fıkra
BEKTAŞİ İLE ATLI
Bir gün Bektaşi’nin önüne bir atlı çıkar.
Kendisine:
“Baba bir müşkülüm var beni aydınlatır mısın” der
Bektaşi yanıt verir:
“ Elimden gelen bir şeyse tabii oğlum” der
Atlı:
“Öğrenmek istiyorum: Şu anda Allah ne yapar.”
Sorunun münasebetsizliğine içeren derviş, bunu hiç belli etmez.
Atlıya:
“ Cevap veririm fakat bir şartla, sen attan in ben bineyim” der.
-Neden der atlı :
“ Böyle yüksek suale, yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan “ der.
Atlı tekrar sorar :
“ Söyle bakalım Allah şimdi ne yapıyor”?
Bektaşi:
“ Ne yapacak der, atı senin gibi bir budalanın elinden alır benim gibi akıllıya verir” diyerek atı ile oradan uzaklaşır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
Birinci Dünya Savaşında ülkemizde savaşa katılan insanlarımızdan çeşitli cephelerde salgın hastalıklarından 388 bin asker yaşamını yitirdi.
Doğu Anadolu Hastanesi kayıtlarına göre 3. Ordu’da 183 bin kişi, bunların çoğu tifüsten Suriye’deki 4. Ordu’dan 65 bin askerimiz öldü.
Gerçek rakamın bunun üzerinde olduğu söyleniyor.