Kurtuluş Savaşı’nda  istilacılar tarafından en çok zulme uğrayan il Edirne oldu. Bu köyde ikamet eden bziler büyüklerimizin bize anlattığı o acı anılarla büyüdük.

İlin merkez dahil birçok köyünde o zamandan kalma  şehit mezarları bulunuyor. Bu mezarları köylüler kendi imkânları ile yaptırmış. Bugün bakımsız durumda .

Edirne Şehit Aileleri Dernek yöneticileri şehitlikleri düzenli hale getirmek için gayret gösteriyor.

Şehit Aileleri Derneği  çalışmaları inkar edilemez.

Bir noktada onun da çabaları yeterli olmuyor.

Bu konuda devletin desteği gerekiyor.Şehitler bu ülkenin kurtuluşu aşamasında katledilen ecdadımızdır,onları hiçbir zaman  unutmamamız ve  hatıralarını gelecek nesillere taşımamız lazım.

Böylece gelecek kuşaklar bu ülkenin ne güç koşullarda halkın kanları,canları pahasına kurulduğunu hatırlayıp hafızalarında yaşatsınlar.

---------------------

MEZARLARDA ÇOĞU KADIN 11 ŞEHİT

Yunanistan’ın Kurtuluş Savaşında bozguna uğradığını haber alan bölgeyi işgal eden Yunanlılar, köyleri terk ederken köyleri yakıp yıktılar insanlara işkence yaparak öldürdüler.

Ellerindeki malını mülkünü aldılar halka işkence yaptılar Evleri yaktılar.Bu zulümden etkilenen köylüden bir de Uzunköprü

İlçesine bağlı Çavuşlu Köyü..Düşmanın bozguna uğradığı günlerde,bu köyden kadın erkekli bir gurup  Yunan zulmünden kurtulmak için köy yakınında ağaçlarla kaplı bir yerde gizlenmek ister.

Bunu duyan eli silahlı Yunanlılar  burada altısı kadın diğerleri erkek  11 kişiyi kurşuna dizer.Bu katliam sırasında annesinin yanında olan bir süre önce vefat eden rahmetli Tahsin Paker ( Muhtar Tahsin)  yara almadan kurtulur..

Yunanlıları katlettiği şehitler daha sonra yakınları tarafından alınarak köyde bir evin avlumsuna defnedilir. Şehitlerin mezarları  bugün bakımsız durumda sadece mezar yerleri ve isimlerinin yer aldığı  bir kitabe var.

Edirne’nin diğer köylerinde olduğu gibi Çavuşlu Köyü   halkı  da şehitleri için  ilgi bekliyor.Burası kadınların çoğunlukta olduğu  günahsız insanların can verdiği bir şehitlik.

Şehit mezarlarının bakımlı hale gelip anılarını gelecek kuşaklara taşınması gerekiyor.Köylüler atalarının şehit mezarlarının düzenlenmesini  katliamın yıldönümlerinde anılarını tazelenmesini,  şehitlikte tören yapılmasını istiyor.

Bu ülkenin kurtuluşunda canlarını feda eden şehitlerimiz  bizim ortak acılarımız .Yetkililerden Çavuşlu Köyü şehitliğine gereken ilgini gösterilmesini ,burada bir anıt yapılmasını bekliyoruz.

--------------------

HALKTAN TEPKİ OLMAYINCA SORUNLAR ÇÖZÜLMÜYOR

Bölgemizde bugüne kadar çözüme kavuşmayan ortak sorunların giderilmesi   sadece siyasilerin birbiri ile atışması söz dalaşı ile çözümlenmiyor.

Bölgemizde bu tür kangren haline gelen sorumların başında da uluslararası üne sahip bir eser olan Selimiye camisi yanındaki çirkin görüntü.

Bu çirkinlikler kendi halkımızın dışında yabancılara karşı mahcup oluyoruz .Selimiye gibi görkemli eserin yanında bu harabeliği gören yabancılar hayrete düşüyor.

Bu çirkinliğin  UNESCO tarafımdan dünyanın ortak değeri kabul edilen bir esere yakışmadığını söylüyor:Bu çirkinlikleri görüntüleyip  kentimize yakışmayan  bir propaganda malzemesi olarak kullanabiliyor.

Edirne buna kayık değil :Böyle halkın genelini ilgilendiren meseleler,ancak tüm kuruluş temsilcilerinin ve onları destekleyen halkın ortak çabalarıyla çözüme kavuşabilir.

Siyasilerin  birbiri ile atışması politik çıkar amacıyla kullanılması  bu sorunların çözümünü geciktirir.Bunu ceremesine de halkımız çeker.

Edirne yıllardır  tarihi eserleri çevresinde halkın gezip stres atabileceği en güzel meydanından sorumluların ihmali sonucu mahrum bırakılıyor.

Bu çirkinlik, ucube görüntülerden ne zaman kurtulacağız?.Edirneliler olarak buna da kafa yormamız gerekmez mi?

-------------------------

FIKRA

SALOMON’UN ŞAKASI

Salomon bir yıl önce vefat eden karısının mezarını ziyaret ediyordu.

Mezarı başında:

-“ Ah  Rebeka  ne olur Allah bir mucize gösterse de tekrar seni bana gönderse.”

 Tam bu sırada mezarın üzerinde bir tarla faresinin toprağı  kımıldattığını görünce Salomon:

“ Sakın ha..” diye bağırdı.” Ben yalan söyledim be inandın mı.?”

TÜTÜNLE 400 YIL ÖNCE TANIŞTIK

Tütünün tiryakiler tarafından kullanılmaya başlaması 17.yüzyılın ilk yıllarına rastlar.

 İstanbul’a bir İngiliz donanması ile ilk  gelen tütün Osmanlı Sultanı 1. Ahmet döneminde (1603= 1617) yılları arasında iyice yayılmaya başladı. Bazı kaynaklar bu tarihi 1606 bazıları ise 1605 yılı olarak göstermektedir.Tütünün kahve ile birlikte içilmesi kahvehanelere halkın ilgisini arttırdı.

.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.