Kış ayları özellikle dar gelirliler için çok zor geçen aylardır.
Özellikle doğalgaz, elektrik su faturaları bu aylarda dar ve sabit gelirlilerin belini büküyor.
Bu zorunlu ödemeleri karşılamak için insanlar diğer harcamalarından kısıtlamak zorunda kalır.
Özellikle doğalgaz fiyatları Avrupa ülkelerinde 1990 yılları seviyesinde seyrediyor.
2005 yılı fiyatının 7’de bir oranında Son 1.5 yılda ise diğer ülkelerde doğalgaz ücreti 2,5 kat düştü.
Bizde ise son bir yılda %65 oranında doğalgaz zam gördü.
Bu tür harcamalar insanların zorunlu olan harcamaları.
Bunu bilen yöneticiler “ zamlı da olsa alacaklar buna mecburlar” diye fatura fiyatları kabardıkça kabarıyor. Elektrik faturaları da bir alem boyları her geçen yıl uzuyor.
Halkın ödeme kalemleri arttıkça artıyor.
Bu koşullarda zar zor faturalarını ödeyenler buna sebep olanlara hayır dua etmiyor.
İnsanların sadece bu kalemde ihtiyaçları yok. Geçim için gıda ve diğer ihtiyacı var. Günümüzde hayvansal ürünlerin yanını yaklaşılmıyor. Et ise dar gelirliler için lüks hale geldi çevresinde kurban kesen olursa bayramdan bayrama et gören aileler var.
Bu gıdaları alamayan insanların sağlıkları gittikçe bozuluyor.
Sonra da hastane önlerinden yığılmalar oluyor.
Maalesef ülkemizde halkın çoğunun durumu bu.
Bu sıkıntılar, geçim zorlukları toplum arasında huzursuzluk yaratıyor.
Aile kavgalarının toplumun moralinin bozulmasının en büyük nedeni bundan kaynaklanıyor. Toplum arasında teskin edici ilaç kullanımının arttığını bu işin uzmanları söylüyor.
İnsanlar hapla huzur arıyorsa o toplum nasıl sağlıklı olur.
---------------
MESLEK KURULUŞLARI VE SENDİKALAR KIŞ UYKUSUNDA MI?
Ülkemiz ve bölgemiz çözümlenmesi gereken ekonomik sorunlarla karşı karşıya.
Bir yanda bölgenin yeterli yağışı alamaması nedeniyle kışlık ürünler, buğday tarlaları sararmış durumda. Bu verimin çok azalması anlamına geliyor.
Diğer taraftan İlimiz esnafının en önemli gelir kalemini oluşturan Yunan ve Bulgar vatandaşlarının Edirne yerine başka il ve ilçelere gittiği yönünde yaygın söylentiler var.
Bu konuda mahalli yönetime, esnaf oda temsilcilerine hatta sendikalara önemli görevler düşüyor.
Bu alanlarda görünen aksaklıklar tüm halkımızı olumsuz etkileyecek.Bunun sıkıntısını tüm halkımız çekecek.
Çarşı pazarı gezdiğimizde kapatılan, kapısına kilit vurulan işyerlerini görüyoruz.
Bir işyerinin kapatılması o iş dalı ile geçimini sağlayan insanların işsizler ordusuna katılması anlamına geliyor.
İşyeri açmak kolay değil. O kadar masraf yaptıktan sonra bir de işyerini kapatıp borca gir, sonunda işyerini kapat.Bunun ne kadar üzüntü verici bir durum olduğunu ancak bu durumla karşı karşıya kalanlar bilir. Bugünlerde tüm demokratik kuruluş temsilcilerimiz, sendikalarımız adeta kış uykusunda, bazılarının cılız sesleri sorunlara çözüm getirmez.
Bölgemiz ekonomisinin iyi durumda olduğunu kim iddia edebilir?
Bu sıkıntılar, koltuklarında rahata alışan yöneticileri huzursuz etmiyor mu?
Bu konuda tavır koymak ve yasalar çerçevesinde görüş belirtmek toplumun doğal hakkındır.
Kitle örgütlerinin varlık sebebi de budur.
Öyle Saraçlar Caddesine birkaç kişi ile çıkıp bildiri okumak slogan atmak soruna çözüm olmaz.
Toplumun genelini kucaklayan meselelerde sendika ve meslek kuruluş temsilcilerinin toplu olarak tavır almaları ile ancak çözüm bulunabilir.
Başka bölgelerde sorunla böyle çözüme kavuşuyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
SORUNLARI KENDİ AKIL SÜZGECİMİZDEN GEÇİRMELİYİZ
Toplumda özellikle iletişim araçlarının yaygınlaşmasından sonra kendi aklı ile olayları yorumlama yerine sözlerinin doğruluğuna inandığı kimselerin sözlerinin tartışmasız en doğru olduğu inancı hakim olmaya başladı.
Toplumda bakıyoruz.
Özellikle siyasi görüşü ağır basan o yönde fikir sahibi olmak isteyen kişiler siyaset önderleri ne söylüyorsa onun mutlak doğru olduğu, bunun dışında düşüncelerin tamamen gerçek dışı olduğu kanısına varılıyor.
Özellikle siyaset alanında, politikacıların halkı ikna edebilmek için doğruları saptırılarak sunduğu, nabza göre şerbetin geçerli olduğu, bununu, toplumu kendi kafasıyla düşünmeden yoksun bıraktığını göz ardı ediyoruz.
Bu anlayış insanlarıo kişinin fikirlerinin uydusu tutsağı haline getiriyor.
Halbuki, her doğru içinde bazı yanlışların da olabileceği, doğru söylediğine inandığımız kişilerin daha önceleri yaptıkları konuşmalarında, icraatlarında bunun görüldüğünü dikkate almadan o kişilerin söylediklerini mutlak doğru olduğunu kabullenmeyi sürdürürüz.
Toplumumuzda kendi kafamızla, mantığımızla olayları muhakeme etmek, yorumlamak, doğru ve yanlışlarını ona göre belirlemek gibi bir alışkanlığımız bir türlü gelişmedi.
Halkın, bu yapısını iyi tahlil eden kurt siyasetçiler, özellikle parti yöneticileri halkın nasıl şerbetlendiğini, kendilerine nasıl koşulsuz bağlandıklarını bildikleri için aynı kanaldan siyasetlerini sürdürürler hamasi nutuklarla halkı kandırmaya devam ederler.
Toplumumuzda, halkın söz sahibi olduğu çağdaş demokratik kuralların geçerli olduğu ülkelerdeki insanlar gibi olayları, sorunları kendi mantık süzgecinden geçirmeyi öğrenmeli.
Halkı siyasi konuşmalarıyla toplumu kendi saflarına çekmeyi kolaylıkla başaranların gerçekleşmeyen sözlerinin ve icraatlarının arkasından gitmeyi sürdürürlerse, orada vatandaşın etkinliği olmaz,
- söz sahibi olmayı başaramaz, Siyasiler nereye yönlendirirse halk da oraya gitmek zorunda kalır. Maalesef ülkemizin genel durumu böyle.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
HERKES UYURKEN ÇALARIM
Babası doğum günü hediyesi almak için oğlunu oyuncakçı dükkanına götürdü. Çocuk bütün oyuncakları inceledi ve sonunda bir trampeti beğendi.
Babası oğlunun bu tercihi karşısında biraz şaşırdı ve:
“ Bu kadar oyuncağın içinde neden trampeti seçtin? Onun sesi çok çıkar böylece evde herkesi rahatsız edersin” dedi
Çocuk:
“ Sen hiç merak etme baba ben kimseyi rahatsız etmem herkes yatıp uyuduktan sonra trampetimi çalarım”