Bugünlerde halka mahalli seçimler konusunda bir soru yönelttiğimde Edirne’de seçimi kim kazanırsa kazansın bir sorun yaşanmayacağını yöre halkının yasalara saygılı olduğunu ifade ediyorlar.Ülke genelinde ise endişeleri olduğunu söylüyorlar ve bunu şuna bağlıyorlar” Bu günlerde televizyonları izliyor, basını her gün takip ediyoruz.
Bazı siyasiler seçimi kazanmak için mahalli seçimleri amacından saptırıp ülke bütünlüğüne zarar verecek amacı dışında söylemlerde bulunuyorlar.
Seçimi amacı dışında adeta var olma yok olma meselesi haline getirmek istiyorlar.
Halbuki bu sadece bir mahalli seçim. Halk bu seçimle kendisine en iyi hizmet verecek mahalli yöneticileri seçecek.
Bunun için parti üst yöneticilerinin devreye girip bu seçimi başka mecralara çekmesine hiç gerek yok.
Bırakınız o yörenin halkı oylarıyla adayları kendileri seçsin, kararı onlar versin.
Çünkü, mahalli yöneticiler görevi süresince o yöre halkının tamamına ayrım gözetmeksizin hizmet vermek zorunda .
Seçim çalışmalarını halkı bölen söylemlerle kutuplaştırarak halkı adeta tehdit ederek propagandaya çevirmeye gerek yok. Halkımız seçim bittikten sonra da hangi partiye oy verirse versin yine dostluklarını sürdürecek.
Göreve gelen yöneticiler de halka ayrım yapmadan hizmet verecektir.
Toplumu senden benden diye farklı alanlara çekmek kime yarar getirir.
Halkımız en zor koşullarda, her türlü tahriklere rağmen birlik ve beraberliğini korumayı bilmiştir.
Kurtuluş Savaşında da Cumhuriyetin kuruluşuna karşı olanlar ülkede birliği, dirliği bozmak için ne yollara başvurdular.
Halkımız bunlara itibar etmedi ülke bütünlüğünden yana oldu. Daha sonraki yıllarda da ülke bütünlüğünü zedeleyici tavırlar içinde olanlar oldu.
Halkımızın etle kemik gibi birleşen birlik beraberliğini bozmaya kimsenin gücü yetmedi.Şimdi de toplumun bütünlüğünü zedeleyici tavır içinde olanlara sağ duyulu halkımız ilgi göstermeyecektir.
Bu eleştirilerim şu ve bu partiye değil, ülke bütünlüğüne zarar verecek tavırları olanlara yöneliktir.
Şu ve bu siyasi görüşü hedef almamaktadır.
Halkımızın bugün en büyük arzusu, ülkede huzur ve güvenliğin sağlanması insanlar arasında nifak tohumlarının atılmasına izin verilmemesidir.
Bu tesis edildiğinde diğer meseleler kendiliğinden çözülür.
Hiçbir zaman ülkemizde kaos yaratmak isteyen çevrelerin dün olduğu gibi bugünde pusuda beklediklerini unutmamamız gerekir.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVARLARMIŞ
Halk arasında doğru söylemenin önemini vurgulamak,doğruluğun bir erdem olduğunu belirtmek için” Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözcükleri kullanılır.
Doğrular tarih boyunca yönetimde söz sahibi olan çevreleri rahatsız etmiş,haklılığı, doğruları savunanlar her zaman çile çeken insanlar olmuştur.
Rahmetli Çetin Altan köşe yazısını bu sözleri örnek alarak “ Onuncu köy” adı altında yazmıştır. Günümüzde de doğruları savunmak haklılığınız için yeterli olmayabilir , doğru olan sözleriniz bazılarını rahatsız edebilir.
Onun için çoğu kez doğru sözlerinizin sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsiniz.
Diğer taraftan doğruları bildiği halde gizleyip yalanlara alet olmak da onurlu bir tavır değildir.
Geçici olarak bunun yaratacağı imkanlardan yararlanabilirsiniz.
Eninde sonunda doğruların ortaya çıkması ile arkanızda saygın bir anı bırakamazsınız.
Dünyamızda bunun çeşitli örnekleri var. Bir zamanlar güçlü olan çevrelerin arkasına takılıp yanlışlara alkış tutanlar” tamam efendim olur efendim, siz en iyisini bilirsiniz” diyenler o koruma zırhları kalktığı zaman sudan çıkmış balığa dönmüşlerdir.
Onun için doğruları söylemek ve doğruluktan ayrılmamanın sonuçları acı da olsa onurlu yaşamanın gelecekte saygı ile anılmanın en emin yoludur. .Doğru söyleyenler dokuz köyden kovulmuş olsa da onuncu köy onurlu yaşam için daha güvenli yoldur.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
KARTAL İLE LEŞ KARGASI
Bir kartal kargaya sormuş:
“ Karga kardeş söyle bana, sen nasıl olur da üç yüz yıl yaşarsın benim ömrüm ise toplam otuz üç yıldır,?
Karga:
“ Çünkü sen, taze et yiyip kanını içersin, ben ise leşle beslenirim” diye cevap vermiş.
Kartal düşünmüş ve “ Bunu bir de ben deneyeyim” demiş.
Bir gün kartal ile karga uçarken yolda ölmüş bir at görmüşler.
İkisi birden pike yapıp leşin üzerine konmuşlar.
Karga bir yandan ölü atı gagalarken, bir yandan da yediklerinin lezzetini anlatıyormuş.
Kartal leşi bir kere gagalamış, iki kez gagalamış, sonra kanatlarını çırparak kargaya:
“ Hayır karga kardeş” demiş. “ Böyle leşle beslenip üç yüz yıl yaşamaktansa taze et yiyip, taze kan içerek otuz üç yıl yaşamak daha iyi” demiş.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
SITMA İLE SAVAŞ 1925’TE BAŞLADI.
Türkiye’de ilk sıtma savaşına 1925 yılında başlandı.
1926 yılında sıtma savaş bölgeleri beşe çıkarıldı.
Savaş alanına alınan köy sayısı ise 1454’tü
1945 yılında bu konuya verilen önem sonucu, sıtma savaş bölgeleri yirmiye,köy sayısı ise 4614’e yükseldi.1945 yılında çıkarılan bir yasayla , olağanüstü bir sıtma savaşına başlandı.
İlerde Sıtma Savaş Başkanlıkları kuruldu. 16.934 köy sıtma savaş alanına alındı. 1946 yılından 1957 yılına kadar sürdürülen üstün çabalar, yeni bulunan DDT ilaçlarıyla sıtma ile savaşta olumlu sonuçlar alındı.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ÖZLÜ SÖZ
Sana nasıl davranılmasını istersen, sen de başkalarına öyle davran, fakat ilk iyi davranışı sen yap.
DAVİT HUME
