Gündemin orta yerinde yine Ortadoğu. İsrail-Lübnan- Filistin şeytan üçgeninde kopan kıyamet.
Dur-durak bilmeyen İsrail bombalarını çocukların tepesinde patlamakta sakınca görmüyor, nasıl insanlıksa bu…
Her zaman olduğu gibi yine çocuklar ve sıradan insanlar cehennem ateşinin ortasına atılmakta.
Yani her zaman ve her yerde ne oluyorsa günahsız; sıradan insanlara olmakta. Terör de öyle değil mi?
Sahi, insan hakları diye bir sözleşme vardı. Ne denli geçerli, ne denli uygulamalı?
Savaş yalnız insanların yok edilmesinden ibaret değil elbet. Kalanlar da acı çekmekte… Çünkü savaş sonrası kapıda bekleyen sorunlar hemen içeri dalıvermekte, ortalığı boş bulunca.
Açlık, ilaçsızlık, salgın hastalıklar… Tozu dumana katıveriyor.
Ortadoğu projesi ılımlı İslam devletleri kurmak, yaygınlaştırmak; neden ABD’nin işi olsun? O ülke halkı kendi yazgısını kendi belirlesin. Diyorum ama bu o denli de kolay değil. Çünkü acımasız diktatörler; insan kasapları… Asla göz açtırmıyor. Biri hele bir kımıldasın, birileri hele bir şeyler istesin (özgürlük, demokrasi vb.) Yandı gülüm keten helva.
Kesin boza pişirirler bir yerlerinde. Sonra; halkı yoksul ve cahil bırakırsan… Kuzuya ve sürüye dönüşür hemen. “Aç ayı oynamaz!.”. Deyişi ayılar için söylense de mecazi anlamını düşünmek yerinde olur, kanısındayım.
Şimdilerde Lübnan’a “barış gücü “gönderilecekmiş! Şimdiye değin Kıbrıs dahil, sorunlu birçok ülkeye bu güç gönderildi. Ne işe yaradı bu güç bilmiyorum doğrusu, yediler, içtiler, bilmedikleri yerleri gezdiler, gördüler gibi. Yani varlığı ile yokluğu pek belli olmadı hani.
Savaş yerine barış elbet. Ama nasıl? Atatürk “Yurtta barış, dünya da barış” derken bunun nasıl gerçekleşebileceğinin de altını çizmiş. “Ne kimseden bir karış toprak isteriz, ne de kimseye bir karış toprak veririz…”
Unutturulmak istenen bu iki deyişin, anlamı derinliği ve gerçekçiliği hep onurlandırır beni.
Çünkü hiç bir düşünür (filozof) böyle güzel sözler edememiş, bildiğim.
Çünkü, Atatürk birçok özelliğinin yanında; aynı zamanda çok iyi bir düşünürdü.
Bu iki deyişi biraz düşünsek mi? …
