Bir ülke halkının ortak değerleri, tıpkı insan vücudundaki kılcal damarları gibidir, sağlıklı huzurlu kalmasını sağlar, toplumu arasındaki bağları sevgiyi dayanışmayı güçlendirir, huzur ve güven içinde yaşamı sağlar.
Bu ortak değerler uzun yıllarda birçok deneyimden sonra oluşur ve kalıcı hale gelir.
Mesela, İstiklal Marşımız ortak sevgimiz hiçbir sevgiyle ölçülmeyecek değerimizdir. Nerede olursa olsun Ulusal Marşımızı dinlerken duygulanırız milli hislerimiz kabarır. Marşımıza duyduğumuzda saygı gereği esas duruşa geçeriz.
Yine, bayrağımız da ortak değerimizdir. Bayrağımızın dalgalandığını gördüğümüzde huzur bulur mutlu oluruz. O bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Bayrağı gördükçe onun uğruna on binlerce şehit verdiğimizi hatırlarız.
Diğer taraftan ulusal ve dini bayramlarımız da ortak değerlerimizdir. Milli bayramlarımızda bu ülkenin nasıl bağımsızlığına kavuştuğunu hatırlar o uğurda yapılan fedakarlıklar gözümüzün önüne gelir. Bu güzel Ülkemizde halkımızın ortak değerinin bilinmesi gerektiğini her bayram kutlamalarında hatırlamış oluruz. Milli bütünlüğümüzün çimentosu gibidir ulusal bayramlarımız.
Dini bayramlarımız da birlik ve beraberliğimizin birbirimize bağlılığımızın simgesidir.
Dini bayram günleri gelindiğinde dargın olanlar barışır, dostluklar pekişir aileler arasındaki sevgi bağları güçlenir.
Bayram günlerinde aramızdan ayrılan yakınlarımızın kabirleri ziyaret edilir. Birlik ve beraberliğin, sevginin komşuluğun önemi hatırlanıp dostlar arasında bayramlaşma ile Türk toplumunun en önemli geleneğinin önemi vurgulanır.
Folklorumuz, müziğimiz, gelenek göreneklerimiz mutfağımız bir dostumuzu gördüğümüzde selamlaşıp hal hatır sormamız, yakınlarımız ile dostluğumuzu sürdürmemiz birbirimizle yardımlaşmamız iyi ,kötü günlerinde birbirimize destek olmamız da milletimizin ortak değerlerindendir.
Tohumumuzda bunlar çok hassa önemli konulardır. Onlarla oynamak değiştirmeye çalışmak toplumun dokusunu bozar genelini zedeler,.
Ne acıdır bu ortak değerlerimizin bir bölümünün zaafa uğratıldığını görüyoruz. Bayram günleri geldiğinde komşusu ile bayramlaşmayın, hal hatır sormayan insanlarımız var. Milli tarihimiz üzerinde karalayıcı propaganda yürütüp halkın arasında nifak tohumları atmak isteyenler var.
Ulusal bayramlarımız eskisi gibi coşkulu kutlanmıyor. Milli kültürümüzü, müziğimizi gelenek göreneklerimizi hatta mutfak kültürümüzü dejenere etmek isteyenler var. Bu tür yozlaşmanın yaygınlaşması Türk toplumunda asırlardır süregelen sevgi bağlarını zedeler halk arasında güveni sarsar.
Bu duyguları yok olan bir millette huzur ve güven sağlamak zorlaşır.
Siyasiler her ne kadar toplumu kutuplaştırmak istese de halkımız arasındaki sevgi bağlarını bozmama kararlılığını sürdürüyor. Onların oyununa gelmiyor. Bu devam ettiği sürece siyasi partilerin tepesindekilerin ayak oyunları, ülkeyi kutuplaştırma çabaları sonuç vermeyecektir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
MESİR ŞENLİĞİ 1939’DAN BERİ YAPILIYOR
Türkiye’de Mesir Bayramı’nın ilk kutlanışı 15 Nisan 1539 günüdür.
Manisa ilinde her yıl 15 nisan günü düzenlenen şenliklerde kutlanan bu bayramın en önemli özelliği, “ mesir macunu” denilen tatlının Sultan camisinin minaresinden halka atılmasıdır.
Bu macun 41 çeşit maddenin karışımından yapılır.
Mesir macunu Merkez Efendi veya Musa bin Musluhittin bin Kılıç tarafından hasta iyileştirmede kullanılmıştı.
İlkin varlıklı kişilerin parayla edindikleri macun sonraları büyük ilgi görünce, Manisa’da Sultan camisinin minaresinden 15 nisan 1539’da halka dağıtıldı.
Bütün hastalıkları iyi ettiği inancı halkta yer etmiştir. O günden bu yana her yıl düzenli olarak Mesir Şenliği kutlanır.
DEVLETİN İLK BASIMEVİ 1864 YILINDA KURULDU
Ülkemizde ilk devlet basımevi” Matbaayı Amire” adıyla 1864 yılında kuruldu.
Her ne kadar Harbiye Mektebi. Ceride hane, Mektebi Adliye. Darülmaarif basımevleri “Matbaayı Amire” den önce açılmışlarsa da resmi nitelikleri ilk devlet basımevi budur.
Matbaayı Amire, Darüttıbaa ve Takvimhane basımevlerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkmıştı.
Eğitim ve kültürel eserlerle devlet kırtasiye ve gereçleri burada basılırdı. Küçük Hasan Paşa, tarihçi Lütfi Efendi, Ahmet Mithat Efendi, Cevat Bey gibi aydınlar basımevi müdürlüğü yaptılar.
-----------------------------
POSTACI MI ZANNETTİN ?
Küçük Hans teyzesine gitmişti. Birkaç gün yanında kalacaktı. Kapıyı çaldı. Teyzesi kapıyı açınca hayretle:-
“ Ah Hans sen misin ben postacı sanmıştım” dedi
Gece, küçük Hans yavaşça teyzesinin yatağına girdi. Yalnız uyumaktan korkuyordu.
Teyzesi uyku arasında.
“ Hans sen misin” diye sorunca Hans cevap verdi:
“ Evet benim teyzeciğim yine postacı mı sandın? der.
********************************************************************************
ÖZLÜ SÖZLER
Geçmiş bir dert için yakınmak, yeni dertler edinmektir.
SHOKESPEARE
-------------------------------------------------------------------------------
Paranızı ihtiyacınıza göre değil kazancınıza göre harcayın
AMERİKAN ATASÖZÜ