SEYİRCİLER
Şehrin çirkin ve kibirli neon ışıkları söndü. Akreple yelkovanın buluştuğu an, hapishane duvarlarını andıran evlerin içinden alarm sesleri yükseldi, gitme vakti gelmişti…
Gitmek zorunluydu. Söylenen yere. Her sabah, aynı saatte…
Hızlıca kalkıp gardırobumdan beyaz gömleğimi ve siyah pantolonumu alıp giydim. Dolabın dibinde, buruşturulup fırlatılmış kırmızı pantolonum çarptı gözüme. Renkler yasaklanmadan önce giyerdim. Çantamı sırtıma taktım, stadyuma geç kalmamalıydım.
Kendime itiraf edemesem de bulaşıcı bir bıkkınlık hissi beni sarıp sarmalamıştı. Kapıyı kilitleyip evden çıktım, stadyuma doğru yürürken hiçbir şey düşünmemek için kendimi zorladım.
Çok katlı, simsiyah apartmanların arasından ilerledim. Zaten ağaçlar söküleli yıllar olmuştu. Salkım söğütler, manolyalar, mimozalar… En çok o muhteşem sarı renkleriyle mimozaları severdim. Kuşlar on yıl önce göçmüş, bir daha dönmemişlerdi. Kuş seslerini unutmaya başlamıştım. Balkonuma gelen bülbülün anısı her gün biraz daha siliniyordu belleğimden. Silinmeliydi, boş şeylerdi onlar. Boş, boş, boş… Hayatımız böyle daha güzeldi, daha güzeldi, güzel, gü…
Stadyuma adımımı attığımda, herkes çok sessizdi. Merdivenleri tırmanarak oturdum her zamanki yerime. Gözlerim aşağı taraflara kaydı ana bölümde hâkim masalarından birinin boş olduğu dikkatimi çekti. Yeşil gözleriyle çarpıcı bakışlar atan genç yargıcın oturduğu koltuk boştu. Yanımdakilere döndüm. Hep yan yana oturduğumuz benden birkaç yaş büyükbir adam ve otuzlarındaki kadına baktım. Sesimi alçaltıp “Kız?” diye fısıldadım. Adam kafasını bile kaldırmadan “Hangisi?” diye sordu.
Cevap vermesini bile beklemiyordum aslında. “Hâkimlerin yeşil gözlü olanı?” Adam suratını bana çevirmedi. Böyle bile beni küçümsediğini anlayabiliyordum.
“Dünkü kararlara itiraz etmişti. Görüyorsun ki bugün yok. Sen de çok soru sorma. Yarın da senin yokluğunu konuşmayalım.”
Kısa bir sessizlik oldu. Son zamanlarda kararlara itiraz eden tek kişi o yeşil gözlü hâkimdi. Demek ki…
Onun gibi bakan başkalarını düşlemeye çalıştım. -Düş kurmayalı kaç yıl olmuştu acaba?- O farklı düşünüyordu. İstifa mı etmişti? Meslekten atılmış mıydı? Düşünmek istemediğim sona gelmemek için olasılık hesaplamayı bıraktım, sadece ne denirse kabul ederdim, etmeliydim. Düşüncelerim büyük saatin sesiyle bölündü.
Her zamanki siyah ışık huzmesi alana doldu. Baş hâkim: “ Suçlu 1 No: 10” diye bağırdı. Saçı başı dağılmış, gözaltları çökmüş bir adam karşımızdaydı. Biz seyircilerde sessiz bir kıpırdanma oldu. Adamın suçu okundu. “Müfredat dışı konu işleme.” Salonda bir uğultu dolaştı.
Bu sırada karar okunmuştu bile. Kararın ne olduğunu hepimiz biliyorduk. Yanımdaki kadınla birbirimize umutsuzca baktık. Sınıf değişikliği cümlesini ikimiz de duymak istemiyorduk. Ama dışımızdan söyleyemezdik bunları. Biz seyirciydik. Seyirci…
“Suçlu 2 No: 10001”
Bu kez karşımızda takım elbiseli bir adam vardı. Yüzü hepimiz için çok tanıdıktı.
Başkentimizdeki üç büyük şirketin sahiplerinden biri olmalıydı. Çok geçmeden suçu okundu:
“Girilmesi yasak bölgede 5200 ağaç kesimi.” “Savunma: Ülkemizin savaş ihtimaline karşı, silah yapımında gerekli bir malzemeyi üretmek için bu çözümü bulduk.” Baş hâkim kararı açıkladı: Beraat!
Stadyumdan tek tük alkış sesi, biraz da uğultu duyuldu. Takım elbiseli adam sırıtarak alandan çıktı. Stadyum sessizleşti sonrasında buz gibi bir ses duyuldu: “Suçlu 3 no: 10345”
Suçlu, simsiyah gözleri ile bize öyle bakışlar atıyordu ki, siz de bendensiniz der gibiydi, alaycı, umursamaz… Suçu açıklanmamıştı ama suçu ben işlemişim gibi hissetmemi sağlamıştı. “ Eski eşe silahlı saldırı.” Savunma: “ Benimle konuşmaya yanaşmadı. Çocuğumla aramızı bozdu. Paramı çaldı, ben yapmadım dedi, yalan söyledi. Beni başkalarının gözünde küçük düşürdü. Bunu hak etti. Ama korkutmak istemiştim, öleceğini düşünmemiştim.”
Adamın her kelimesinde içten içe duyduğu nefreti hissedebiliyordum. Oturduğum yerde kulağıma bazı cümleler çalınıyordu:
“Bu kadar sıradan bir olayın sona bırakılacağını düşünmemiştim.”
“Baştaki öğretmen daha ilginçti, bu adam karım haksız diyorsa haksızdır.”
“ Böyle davaları çok gördük.”
Adamın gözlerindeki bakış beni rahatsız etmeye başlamıştı. Yeşil gözlü hâkimin bakışları aklımdan çıkmıyordu. “Karar: Kanunların onuncu maddesine göre kendinden üst sınıftaki kişilerden para çalmak yasaktır. Kanunların çiğnenmesi sebebiyle ceza verilmeyecektir.”
Daha önce hiç böyle bir duygu hissetmemiştim, içimde bir şeyler alevlenmiş gibiydi.
Diğerlerine baktım herkes normaldi. Bir an stadyumun içi suçlularla doldurulmuş bir zindan gibi geldi bana. Bir an... Gözlerimi açtığımda sakinleşmiştim çok geçmeden alkışlayanların arasına katıldım.
Başımın ağrısını hissedebiliyordum yine de gülümsedim. Gitmeye hazırlanırken stadyumun ışıklı panosunda, her günün sonunda beliren yazı yeniden ortaya çıktı:
“ Adaleti izleyiniz!”
RUMUZ: GÜMÜŞSERVİ
