İşsiz kaldıkça kitaplığımı karıştırırım.Eskimiş gibi görünen, ancak hiçbir zaman eskimeyen , eskitilemeyecek olan yapıtlar… Gözüme takılırsa; çeker, çıkarır ve karıştırırım yeniden.
Bir süre önce yine öyle oldu. ADAM yayınlarınca kotarılan , Mehmet FUAT’ın denemeleri oldu.
Yapıtın adı: DAĞLARDA YÜREĞİM
Denemelerin tümü ayrı bir derinlikte ufuk açıcı olan ve özgün anlatımıyla daha da güzelleşen özellikte ve güzellikte. Okudukça okuyası geliyor insanın.
Her kitabı okurken ilginç bulduğum çarpıcı anlatımların altını çizerim. Bu yapıtı okurken de öyle yapmışım. İşte o alıntılardan yalnızca biri:
“Yirminci yüzyılın insanlığa verdiği en büyük ders şiddetin hiçbir şeye çözüm olamayacağıdır. Ne dinler, ne ideolojiler, hiçbir inanç şiddet yoluyla, insanlar üstünde egemenlik kuramaz. Yalnızca bir süre için –uzun ya da kısa bir süre için- insanlara acı çektirilir, o kadar…”
Kölelik,
Baskı
İşkence
Ve şiddet!...
Bunlar çok uzak-gerilerde kalsa bile; ucundan, kıyısından süregelmekte…
Terör belası yüzyılın ürünü.
Taciz, tahrik, kaba kuvvet,sarkıntılık.. sürüp gidiyor. Kabalık dersen aşırı incelik ve kibarlıkla yarışmakta. Kala kala yalnızca fiziksel görünüm ve çıplaklık kaldı. Yapay güzellikler şuna buna para kazandırmakta. Kültür ve kişilik güzelliğine önem veren bir anlayış artık yok.
Hepsi bir yana, geçtiğimiz günlerde Suriye’nin, bir uçağımızı vurması başka bir yana.
Olayla ilgili yorumlar, yaklaşımlar, tehditler, lafazanlıklar ayyuka çıktı, günlerdir..
Yüreklerin bir kez daha yangın yerine dönmesi.
Olay, Suriye ile tırmanan gerginliğin bir parçası mı? Yoksa başka nedenler mi var?Bunlar sanırım devlet sırrı. Öyle de olmalı.
Bazı aklı evvellerinse “ne duruyoruz daha!” , “Neden girmiyoruz oraya?” diyorlar.
Yani savaş…
Savaş da bir çaredir belki, ama en son çare. Elbette öncelikle diplomatik yollardan çözüm üretilmeli, uzlaşma yolları denenmelidir. “insanlar konuşa konuşa…” derler ya işte öyle.
Atatürk biribirini bütünleyen deyişleriyle böyle sorunlara uyarılarda bulunmuştur:
“Yurtta barış, Dünya’da barış” diyerek barıştan yana tavrını koymuş, ama nasıl barış olması gerekir yaklaşımına da “Kimseden ne bir karış toprak isteriz, kimseye de bir karış toprak vermeyiz” diyerek noktayı koymuştur. Bunlarla da yetinmeyerek. Savaşın ne denli, korkunç olduğunu da şöyle dillendirir; “Savunma durumunda kalmadıkça savaş, cinayettir”
Yani savaş çıkarmak ne denli kolaysa, barışı yaşatmak ve yaygınlaştırmak o denli zordur.
Hangi nedenle olursa olsun, insanların birbirlerini öldürmesi insanlık dışıdır.
