Bakıyoruz, çiftçileri, işçileri, memurları temsil eden çoğu sendikacı ve oda başkanları. haklarını kendi çabalarıyla yılmadan mücadele edip alma yerine acaba karşımızdaki lütfedip ne kader verilecek anlayışı içinde.kendileri gayret göstermeden hak elde etmek istiyor.
Toplu sözleşme görüşmelerinde buna tanık olduk. Yetkili sendikacılar attı , tuttu sonunda kendilerine verilenle yetinmek zorunda kaldı Aldıkları ücret haya pahalılığı altında eridi gitti..
Ülkemizde toplumun hak savunuculuğunu üstlenen bir kurumun başkanı,avukatlardan 15 yılına dolduranlar arasında durumunda uygun görülenlere yeşil pasaport verilecek müjdesini alınca gülücükler dağıtıp çılgınca alkışlıyor.
Böyle etkili kurumun temsilcisi verilmesi vaat edilen(Onun da ne olacağı belli değil) ucuz müjdelerle yetinip mutluluktan uçan yöneticilerden toplum ne bekleyebilir. Bu konuda bilgilenmek için her şeyi bilmeye gerek yok. her
Bir toplumda adalet anlayışında hak elde etmede şüphe oluşursa “ben haklıyım kazanamam gerekir fakat hakkımı bu koşullarda kaybederim” anlayışı yerleşirse orada nasıl huzur, güven sağlanacak.
Maalesef, bugün toplumun geniş kesiminde bu tür endişe var. Bu halkın tanık olduğu birçok haksızlıklardan kaynaklanıyor.
Bakıyorsunuz , günahsız adam kıyasıya dövülmüş, haksızlığa uğramış veya kadına tacizde bulunulmuş failleri yakalanmış sonra” bir daha yapmayın” diye salıverilmiş” Bu uygulamaları gören insanların yargı konusunda şüpheye düşmeleri gerekmez mi?
Yargıdaki bu yapının yavaş da olsa düzeleceği yolunda emarelerin olduğu söyleniyor.
Dileriz bu gerçekleşir. İnsanların en büyük güvencesi olması gereken yargı eski saygınlığına kavuşur. Bunu çabuklaştırmak biraz da hak aramada tereddüt eden toplum temsilcilerinin katkılarıyla desteğiyle sağlanabilir.
Onlar bir kenara çekilir” bana ne” derse yine eski hamam eski tas devam eder. Çıkarılmak istenen yargı yasaları bir bakarsınız geç saatlerde ters yüz edilmiş.
Yine eski usul devam ediyor. Hak aramak rehavete kapılmakla , verecekle yetinmekle olmuyor.hakkını almak için çaba harcayacaksın. Dünyanın her yerinde haklar büyük ve çetin bir mücadele ile elde edilmiştir.
Hiçbir hakim güç kendi hakkını karşı tarafın çabası olmadan vermek istemez. Onun için “ Hak verilmez alınır” sözlerini unutmayalım..
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BİZDE TERSİ OLUYOR
Yetkililer, ülkemizde bu ay, enflasyonun %10’un altında olduğunu açıkladı. Yapılan zamlara, çarşı pazara baktığımızda bunun tamamen aksi olduğun tanık oluyoruz.
Bu açıklanan rakam ekonomik kurallara da ters bir gösterge. Bakıyoruz tüm ana tüketim ürünlerine zam üzerine zam geliyor.Halkın alım gücü azalıyor.Buna rağmen birden bire enflasyon aşağı iniyor.
Bu işle ilgilenenlere sordum , böyle bir duruma dünyada tanık olunmadığını söyledi. Demek ki oralarda olmayan bir çok şey gibi bizde oluyormuş. Tabii buna pek inanan da yok.
----------------------------------------------------------------------------------------------
KISSADAN HİSSE
Bir gün üniversitede felsefe profesörü elinde malzemelerle derse gelir.
Ders öncesi öğrencileri hiçbir şey söylemeden masanın üzerine bir kavanoz koyar.
Daha sonra kavanozu tenis toplarıyla doldurur.
Sonra öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söyler.
Bunun üzerine profesör önündeki kutuların birinden aldığı çakıl taşlarını kavanozu döker,
Çakıl taşları kayarak tenis topları arasından kavanozdaki boşlukları doldurur.
Profesör bir kez daha öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını tekrar sorar.
Öğrenciler hep bir ağızdan “ Evet hocam dolu” derler.
Profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu açarak içindeki kumu kavanoza döker.
Kumlar da çakıl taşlarının arasından kavanoz içindeki boşlukları doldurur.
Profesör öğrencilerine yine aynı soruyu yöneltir. Öğrenciler yine “ Doldu “ diye cevap verir.
Profesör bu defa masanın altında bulunan iki fincan kahveyi alır, kavanozun içine döker.
Kahve de kavanozun içindeki boşlukları doldurur. Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlar.
Profesör öğrencilerine dönerek şöyle der ”Bu gördüğünüz kavanoz sizin hayatınızdır.
Tenis topları ise yaşamınızdaki önemli şeylerdir.
Yani aileniz ,çocuklarınız, anne babanız, arkadaşlarınız gibi.
Diğer şeyleri kaybetseniz de bunlar hayatınızı doldurmaya yeter.
Çakıl taşları ise sizin için daha az önemi olan şeylerdir,
yani işiniz, eviniz akrabanız eş dostunuz gibi.
Kum ise hayatınızdaki diğer ufak tefek şeylerdir.
Eğer kavanoza önce kum doldurursanız. Hayatınız için önemli olan tenis toplarına ve çakıl taşlarına yer kalmaz.
Aynı durum hayatınız için de geçerlidir.
Vaktinizi önemsiz ufak tefek şeylere harcarsanız, bu kez önemli şeyler için vaktiniz kalmayacaktır.
Dikkatinizi her zaman yaşamınızda önemli olan şeylere çeviriniz. Çocuklarınızla oynayın sağlığınıza dikkat ediniz Sevdiklerinizi kırmayın, dostluğunuzu sürdürün, evinizin ihtiyaçlarını karşılayın kötü alışkanlıklardan kaçının.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Hayatınızda önceliklerinizi sıralamayı iyi yapınız.
Gerisi hep kumdur.” Der
Bu arada hocaya , meraklı öğrencisi şu soruyu sorar” peki hocam bu iki fincan kahve nedir,?”
Profesör gülümseyerek” Bu soruyu bekliyordum” der.
“ Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır” diye sözünü noktalar.
FIKRA
İLK İŞ OLARAK
Ahmet eski arkadaşlarından birine rastlamıştı.
-“Nasılsın” diye halini sordu.
Arkadaşı “ bildiğin gibi..rahatsızım” diye cevap verdi.
Ahmet,” Canım hani seni bir doktora yollamıştım, gitmedin mi?Diye çıkışır.
-“ Gittim tabi..”
-“Benim yolladığımı da söyledin mi?”
-“ Söyledim”
-“ Peki ne yaptı?”
-“ Ne yapacak, senin selamını söyleyince ilk iş olarak tedavi ücretini peşin almak oldu”
-------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
HAYRINA SU DAĞITMAYA 1826 YILINDA BAŞLADIK
Tarihimizde ilk Sebilci Örgütünün kuruluşu1826 yılına rastlar.
Yeniçeri ocağına su taşımak, ocağa su sağlamakla görevli kişilere “ Sebilci” denirdi.
Sebilciler, sol omuzlarındaki kırba denilen içi su dolu kösele bir tulum ve ellerinde bir tas yahut maşrapayla su dağıtırlardı.
Elbiseleri keçi derisinden bir ceket,şalvar ve külahtı.
Kırbanın altı,sebilcinin sırtındaki dört köşe tahtaya oturtulur,ağzına da musluk takılırdı.
Sebilciler, isteyene ellerindeki pirinç ya da bakır kaplarla su verirlerdi.
Sebil hayır için dağıtıldığından karşılığında para alınmazdı.
