Yaz, aranan bir mevsim. Sıcaklar yakıp kavursa da yaz işte. Ne yazarken yaz bildiğimiz yazlardan. Kirazla başlar. Çilek vizne, kayısı kavun karpuz, derken üzüm incir, kestane nar……yazın sunduğu nimetler. Üstelik yemyeşil bir doğa. Ağaçlar sonra. Meyvelisi, çiçeklisi...
Kışın gelişi de, elma ve meyve kuruları.
Doğanın zenginlikleri tepede kırda bayırda ovada… Dört mevsim tavada. Gel de sevme bu yalnız ve güzel vatanı…
Trafik canavarı bir taraftan, terör öbür yandan, orman yangınları… Say say bitmez. Biri bitse biri başlar. Tatil ve yaz sıcakları başlayı verince yollar ana baba gününe dönüşür. Bitmeyen ölümler, yaralanmalar, sakat kalmalar. Direksiyonzedeler neredeyse, yollarda benden başka kimse yok tavırlarında. Bazan bir aile yok olmakta acı üstüne acılar yaşanmakta.
Ey trafik canavarı!.. Biraz daha yumuşak davransan olmaz mı?. Kendini bir şey sanmana gerek yok.Hiç utanmaz mısın? Senden büyük de var…
Gibi şeyler söylesende canavarın bir kulağı tencere, bir kulağı pencere… kim anlar kim dinler. Bu canavarlar iki ayaklı olmasa neyse? Üstelik, hiçbir yaratıkta olmayan akılla donatılmışlar. Bu kadar kaza… yahu! Bu kadar insan geri zekalı değil ki. Ancak hala ve bu çağda, alkollü araba kullananlar ne yazık ki, var. Oysa, yollar kimsenin değil,bir elinde cep, bir elinde direksiyon! Olacak iş mi? İnsan olmanın erdemine yakışır mı? Kurallar deneyimler sonucu ortaya çıkmış. Bunlara uyacaksın kardeşim; başka çaren yok, uyacaksın. Bazıları da arabasını diskoya çevirmekte. Sonuna kadar açılan ses geçtiği yerlerde şok etkisi yaratıyor, sanki.
