Mart bu yıl da yapacağını yaptı. Yani kazma kürek değil ama kaloriferleri, doğal gazları, sobaları yaktırdı. İlk günlerinde çok iyi giden ve mevsim normallerine yakınken; çiçekleri bile açtırmışken…

Bir gece, ansızın bir soğuk dalgası… Sabah kalkınca gördük ki ortalık ıpıslak. Yani  çiselemiş Gecikmeli olsa da yağmış işte. Unutulmayacak bir sürpriz. Sıcaklar öyle bir düştü ki, kışlıklar yeniden bırakıldığı yerden çıkarıldı.

Bereket çok uzun sürmedi. Sanırım don yapmadı, kırağı da yağmadı. Meyve ağaçları da çiçek açmıştı. Aldandılar mı, dondular mı? Zaman gösterecek.

Aldanma ve aldatma!..

İkisi de içimize ve yaşantımıza girmiş köstebek gibi.

Martın ikinci yarısında yine ve yeni bir dalga daha. Bu kez yağmadı ama, üşüttü. Dalga yalnız denizde olmaz. Sosyal yaşamda ve özellikle uluslar arası ilişkilerde, siyasette. Tutuklamalar başladığından beri bu kaçıncı dalga? Saymadım ama epey oldu. Saymakla bitecek gibi değil. Devam edip etmeyeceği de kayıp.

Merak ediyorum doğrusu, Silivri’ye ve İmralı’ya da bahar geldi mi? Çiçekler açtı mı? Ya da açacak mı? Bu gidişle zor gibi, sanıyorum. Açsalar da kırgın açarlar gibime geliyor.

Geleceği yok gibi ama umut işte.

Çünkü; “Umut fakirin ekmeği, ye memet ye!..” demişti ozan.

Baharın yeniden dönüşü bir gelenek olarak yaşamış, yaşatılmış.  Adına da “Nevruz” denmiş. Her yıl ateşler yakıp, demir dövülerek, baharın gelişi kutlanır. 21 Mart’ta kutlanan bu günde ateşlerden atlamak da gelenekler arasında. Bu arada bu gün ya da bu ay için söylenen bir deyiş de aklıma geldi “Mart içeri, pire dışarı”.

Bu güzel gün  önceki yıllarda amaç değiştirmiş, araç olmuştur. Silahlar bile işin içine sokulmuş, meydan okumaya dönüşmüştü. Özellikle Güney Doğu’da ve Diyarbakır’da.

Militanlar şova dönüştürmüştü. Her şeyi. Bahar çiçekleri de küstüm otuna dönüşmüştü. Militanzedeler kendi malı saymış, kalkışmaya dönüşmüştü her şey.

Bu yıl daha sakin geçti ama aması var. Eğlence de Kürtçe mektup okundu. Ne önemli mektup, ne önemli zatmış, meğer de haberimiz yokmuş. Kürdi makamında şarkılar söylendi. Falan filan…

Şimdi sormaz mı insan?

Diyarbakır T.C’nin bir ili değil m?

Yoksa oraları bir başka ülke mi?

Asla değil, olamaz da.

Böyle bir törende Türkiye sınırları içinde yapılan böyle bir törende Türk bayrağı dalgalanmadı. Başka bayraklar vardı. Bizim ülkemizde bizim bayrağımız ne yazık ki yoktu. Yoktu değil, özellikle alınmamıştı. Yanılmıyorsam Atatürk’ün posterleri yoktu ama katillerin vardı. Ne anlama geldiğini düşünen adam bile anlamıştır. Basit gösterilse de resmen ülkemize ve insanımıza yapılan en büyük saygısızlık. Buna  “Başkaldırı, meydan okuma…” gibi de değerlendirmek mümkün.

Bu günleri de görecek miydik? Yazık ki, ne yazık…

Hepsini lânetle kınamak gerekir, değil mi? Bölücüleri, teröristleri, kışkırtıp destek verenleri, kürtsavarları Ağrı Dağı kadar kınıyoruz hem de.

Kırk bin can gitti bu silahlı zedeler yüzünden. Şehitlerimiz mezarlarından kalkıp bu günleri görselerdi ne derlerdi, ne yaparlardı, kim bilir.

Sorumlulardan bunların hesabını sormak gerekmez mi?

Terör otuz küsur yıl sonra ve binlerce cana kıydıktan sonra terör silah bırakacakmış. Maden bırakacaktın, neden başlattın; demezler mi adama? Sınır dışına çıkacaklarmış!.. İşledikleri cinayetler yanlarına kar kalacak yani.  Gidenler de gittiği ile kalacak demektir bu. Halkın, anaların tepkisi, acıları sindirilecek gibi değil ki… Olamaz da. Tepki Karadeniz’in oralarda kendini göstermedi mi?

Bu işin sonu nereye varır? Zaman gösterecek elbet.

Bir bilene, ya da bir bölene mi, sorsak

Baharın gülleri mi dikenleri mi?

Aynı dalda kardeş kardeş yaşasalar olmaz mı?

 “Mart yine yapacağını yaptı be kızanım!..”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.