Yazın gelişine ya da gölgesine düşmeye başladı güzün güz güzellikleri. İklim yavaş yavaş kışa doğru koşturmakta.
Yandım anam, yandım derken, artık üşümeler çiçeklenmeye başlar, yaprağını sarartan ve rüzgara kaptırmaya başlayan ağaçlarda bir telaş bir telaş Ve başlayan kış hazırlıkları.
Yazın giderek tavan yapa etekler ve şortlar da uzamaya başlar artık. Geçen yıl mıydı o.Cumhuriyet Bayramında kar döktürmüştü.
Ulu dağlara erken düşen ilk karlara uzaktan bakmanın başka bir güzelliği vardır. Kastamonu’da çalıştığım yıllarda Ilgaz’lardan görünen bu anları çok yaşamıştım. Haziran sonlarında bile.
Bilinen deyişle her mevsimin kendine özge güzellileriyle (hele ülkemde) yaşar, yaşatır; olağanüstü güzellikleriyle.
Ama, terörün iyice azıttığı günlerin verdiği acılar, yaktığı yürekler; ne yazık ki hemen hemen her gün gündemin dayanılmaz acılarıyla, içimizde.Gel de bu güzellikleri yaşa.
Her gün şehitleri için ağlayan, karalar bağlayan bir Türkiye. Bu büyük acıların harman yerinde savruluyor gibiyiz, otuz küsur yıldır.Verdiğimiz canların sayısı elli binler ulaşıyor neredeyse.
Eli kırılacası köpekler acımasızca kurdukları tuzaklarla kan dökenlere;
Ne denli belâ, lanet okunsa azdır.
Ama, onlarda insanmış!...
Hadi canım sende, İnsan olsalardı dağlara çıkmaz, Mehmetçiğimize el kaldırmazlardı.
Birlik ve bütünlüğü bölüp parçalamadan yaşamanın yollarını aramak ve mutlaka bulmak… varken, kan kusarak can almak, insanlığa sığar mı?
Terör belasının bu denli acımasız ve saldırgan olmasını açıklamak için, deli, sapık ya da manyak olmak gerekir… Zırdeli demeyelim hadi!.. Bilmiyorum önceleri denirdi ki: Devlet eşkıya ile masaya oturmaz. Bu bana doğru geliyordu. Ama kazın ayağı öyle değilmiş. Oslo’daki görüşmeler bile bir şeyleri çözmemiş, çözememiş anlaşılan
Tüm bunlara rağmen terörizm , kanla canla beslenmeyi benimsemiş ve iyice hele son günlerde evet iyice azıtmıştır.
Nereye mi?
Bunu bilmeyen kalmadı artık.
Bu ülkenin üniter ve mozaik yapısını sindiremeyenlere ne denir dersiniz? Sindirmek bir zenginleştirmek için çalışmak gerek; hem de içten ve canla başla.
Bildiğim kadarıyla ülkemizde on üç etnik köken var. Bunlar niye onlar gibi dğil?
Çünkü dolduruşa ve kışkırtmaya kulakları tıkalı. Eşitliğin ve özgürlüğün ayırdındalar.
Öyle böyyük bir devlet kursalar ne olacak?
Emperyalizmin Ortadoğu’daki bekçileri Ve sömürgezedeleri…
“Var mı bunun başka izah tarzı” gözüyle değerlendirmezler mi adamı?
Yıllardır gaza gelen, ülkeyi bölmek isteyen uyuşturucu tutsakları ve yüreği olmayan piyonlar… Eşkiyalar da diyebiliriz ve daha yerinde olur, ama hadi demeyelim bu kez.
Ne zaman akılları başlarına gelir?
Ne zaman silahlarını bırakırlar?
Bilinmez… Yine de kendileri bilir. Çünkü onlar canlarına susamışlar.
Bu gün yine şehitlerimizvar. Ülkemizin bir kez daha başı sağolsun!...
Ama nereye kadar?
ÇARPIKLIK
Sonbaharın içe dönük yeşilinde
Can verirken bütün renkler
Dağ başlarında tüten duman
Bir korkuyu
Bir sevgiyi yeniden ve özlemle
Büyütürdü yeniden
İçtenliğin Aynasında
Kara kara lekeler
Bir başka yansıtır güneşi gözlerime
Maviye elleriyle
Bir yeşil denizi ekler
Aklını çelmek bir tatlı suyun
Bu ben değilim işte
Hep eğreti açacak bu çiçek
Bir çarpıklık sırıtıyor yine
Son çizgilerde
Vizeli N.T