Yaz aylarının  kenti cehenneme çevirdiği o yakıcı sıcakları kolay kolay unutamıyor  insan. Neyse ki, ensemizde boza pişiren günler geçiverdi.

Zaten kentlerden kaçamayanlar yedi paparayı.

Ve  sonbaharın serin ve yağışlı günlerdeyiz işte.

Zamanı yakalamak ve olduğu yerde olduğu gibi durdurmak…

Olacak şey değil elbet, olması mümkün değil. Onu, yani zamanı, isteseniz de istemeseniz de asla durdurulamaz. Çünkü zaman da kendi bildiğini köklü yasalarına göre dizayn etmiş.

Bir bakıyorsunuz, aylar, yıllar… derken, geçivermiş, çok şeyler değişivermiş.

Canlılar  eskimiş, yaşlanmış, kimi göç etmiş ama yeniler gelmiş. Onlar da hemen hemen aynı yollardan geçecek. Böyle bir döngü yüzyıllardır sürüp gidiyor. Gidecek de.. Yine aynı basamaklardan çıkılacak, sonra da inmeye başlayacak. Yaratılmanın , var olmanın raconu böyle işte. Hem şöyle, hem böyle…

Bir ömür şöyle böyle mutluluklar da olsa bile acılarla göz açıp kapayıncaya değin, bitmiş. Sanırım geriye dönüşü olmayan bir yol.

Mal, mülk, servet… hepsi bu dünyada kalacak eninde sonunda. Bu bilince varmak bile çiğ köfte gibi acılı ve hazımsız.

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden/Eteklerinde ateş rengi bir yığın yaprak/Ve bakacaksın semaya ağlayarak…”

Dizelerinin  çağrıştırdıkları bazı durumları anlamak için yeterli sanıyorum.

 “Ne doğan güne hükmüm geçer/Ne halden anlayan bulunur/Ah… aklımdan ölümüm geçer…”

Bu, çok uzun gibi görünen ömrün ne denli kısacık olduğunun göstergesi değil mi?

 “Sevinçler paylaşılınca büyür, acılar paylaşılınca azalır” Olsa bile, o günler de çok gerilerde kaldı  demek olası.

Çünkü her insanın yaşam biçimi farklıdır. Ve ne yazık ki koyu bir bireysellik içimize işlemekte, işletilmekte.

Mutluluk vardır belki ama mutlu insan yoktur, desek de tünelin ucundaki ışık görünmeye başlayınca, ister istemez, panikli yıllar başlar.

Yazmak, yazı yaşamak biraz sıkıntılı olsa bile, her şeye rağmen güzeldir ama:”Yeter ki gün eksilmesin penceremden”       Hele hele iki baharın sunduğu ve önümüze koyduğu renk cümbüşü bile yaşamaya değer… dedirtir insana.

 “hangi resmime baksam ben değilim…”

Bu dizeleri yazan, yazdıran insanlığımızı, yaşadığımızı anımsatır bize. Ancak ot gibi değil, insan gibi yaşamak düşer size…  

YORGUN DÜŞLER

Uyuklayan bir kedi sabahları bu kent

Bekçiler şimdi işsiz,çöpçüler yorgun

Gecenin karasına dayanır mı süpürge

Nasıl temizlenir karanlığın dibe vuran utancı

Kent bir simge sınırdan yaya girince

Koca bir enerjiye bekle demek

Açlığı işsizliği ev ev kondulamak işimiz

Aklım ermez böyle aklın iç işine

Sırtımda kamçı izleri, kamburumda inat

Hangi sihir  siler geçer yorgun düşleri

N.Tezcan

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.