NE YAZAR
Ne kükrersen kükre, “İnleyen nağmeler”
Öyle bir kazık çakmış ki; orta yerine aşkın
Kime ne dersen de, ne söylersen söyle
Borazancı başı, tellal havası
Gedikli doruklarda eksik olmaz kar bulut
Sivil ağaçların çürük çarıktır meyveleri
Sabah, en son sönen gök yıldız, işte o beni
Dönek bir karga gibi öter seherden
Ne sevda var, ne aşk kaldı DNA’ları bozuk
İstediğin denli ağlaş, öt, söylen yalvar
Cepçinin hortumcunun hep, borusu öter
Çoğunluk olsa, dilenirdi sürüngenler
Kurulu bir sofranın salıncağında oh be!
Elmanın kırmızısı, armudun en sulusu aynı cebe hep
N.Tezcan
Bir şiirimle giriş yaptım bu kez. Çünkü havalar çok güzel giderken, çiçekler bile açmışken kar yağışı. Olacak iş mi? Ne zaman, nerde neyin ne olacağı genelde kestirilemez. Bu ancak bilimle olabilir.
Bakmayın siz falcılara, astrologlara. Onlara bir diyeceğim olsa bile, başvuranlara daha çok şeyler söylemek isterdim doğrusu.
Siz hiç Pentagon’a , ya da Trişka’ya gittiniz mi? Ben gitmedim ama bu sözcükleri çok duydum.
Böyle yerler gerçekte var mı? Onu da bilmiyorum. Ansiklopedileri karıştırmak da pire için yorgan yakmak gibi gelince, boş verdim.
Durumum uygun olursa gitmek isterdim bu adı bile garip yerlere. Yalnız adları değil, yaşam biçimleri de ayrıcalıklı imiş.
Onlar bir yana şimdilik. Gelelim bu yana.
Biliyorsunuz tutsak ettikleri devlet görevlilerinin bir bölümü özgür bırakıldı. Sanki marifetmiş gibi yaklaşımlar. PKK’nın o insanlarımızı kaçırmaya, oralarda süründürmeye ne hakları vardı. Sanki onlar değil, biz yanlış yapmışız gibi tavırlar. Yine de o insanlarımızın özgürlüklerine kavuşması elbette çok önemli.
İmralı’ya heyetler gidip dönüyor. Mektuplar… Yaklaşımlar, söylemler, söylentiler.
Hepsi benim canımı acıtıyor, yüreğime ateş düşürüyor. Kiminle ya da kimlerle? Biri katil başı, diğerleri terörist. Onların yüzünden verdiğimiz şehitler, canından olanlar, sakatlar. Binlerce insanımız yok şimdi..
- medet ummak taviz üstüne taviz vererekse ben yokum. Ve asla iyimser olamıyorum. Bu kısır döngü ve çatışmanın bitmesini elbette kim istemez? Ama kimlerle?
“Türk” sözünden bile rahatsız olanlar, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif bile edilemez denen ilk üç maddesini isteyenler neyin peşinde. Onlar gerine gerine ben “Kürt”üm diyecek, ben; “Türk”üm diyemeyeceğim. Olacak iş mi? Saygısızlığın daniskası. Yenilir yutulur gibi değil üstelik.
Ne günlere geldik? Daha neler göreceğiz, kim bilir?
