BU KENT

Uyuyan bir kedi sabahları bu kent

Bekçiler şimdi işsiz çöpçüler yorgun

Karanlığın pisliğine dayanır mı süpürge

Kaç kişiyle temizlenin gecenin şok utancı

Kent bir simge, ülkeme yaya girince

Koca genç enerjiye dur demek kolay mı

Açlığı işsizliği ev ev sergilemek

Aklım ermez böyle aklın içine

Sırtımda kamçı izleri inadım inat

Kim gelir kaldırır yorgun düşünce serap

N.T

“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi görün” Mevlâna’ın bu günleri görmesini ne çok isterdim. Tam tersi gidişin sorumlusu kim? Sanırım ben değilim . Bir; çok bilene sormak yerinde olacaktır.

Doğal güzellik, olgunluk…

İnsan olmanın insan gibi ömür tüketmenin,kısaca dünya cennetinin tadını çıkarmanın anahtarı bu olmalı, sanıyorum. Hele “Rabbena, hep bana” uçları olmayan bir yumağa dönüşecektir çok şey. Sürünmek gibi yani.

Aşık Veysel’i anmanın zamanı galiba…

 “Güzelliğin on pare etmez, bu bendeki aşk olmasa!..”

Acıları ve mutlulukları paylaşabilmek!..

Toplumsal yaşamın can suyudur bekli de. Belki de yaşamın gerçek köşe dönmenin henüz kirlenmemiş akarsuyu. Bu da ancak “ben” duygusunu başka bir deyişle bencilliği n buz dağlarını eritmekle mümkün olabilir. Aklın mantıkla buluştuğu kavşakta trafik canavarı da olmaz gibi geliyor bana. Küçük şeylerden mutluluğu yakalamak, daha doğrusu mutlu yaşamasını bilmek…

Moda olmak, onun peşinde terlemek geçicidir. Moda, yakışanı giymek ya da yakalamaktır.

Yoksa nasıl gelmiş, öyle gitmekte önem kazanır.Ot değiliz ki!..

Bir kez daha belirtmeliyim güzellik elbette önemli ama doğal olanı geçerli, sanıyorum. Doğayla ve kendinle barışık olmak, kendini olduğun gibi kabullenmek… İşte bunlar binanın temelleridir. Sağlam ve güçlü temellerin üzerine yükselen bina öyle her depremde hasar görmez. Dimdik ayakta kalır.

Kıbrisi vardı bir zamanlar… Bilmem ne tarikatının lideriymiş. O büyük depremde söyledikleri hala kulağımda küpe. Tanrı günahkar insanları yok etmek için deprem olmuştur, demişti. Gazeteci sordu. Peki ama bebekler de öldü, ona ne diyeceksiniz? Efendim, onlar da ileride günahkar olacakları için …

Gel de kızma, gel de sinirini bozma… Bu devirde böyle akıl!...

Kafama takılan birkaç soru daha var:

Şu kafa tokuşturma, neyin nesi, neyin fesi. Bir anlamı var mı? Yoksa eski köye yeni adet mi? Biri açıklasa da biz de öğrensek…

Daha önce de vardı. Bu yıl arttı. Şu yırtık ve daracık kotlar. Yırtık pantolon giymek…bir anlamı var mı? Bilmiyorum, bilemiyorum. Soramıyorum da. Çünkü bu işin içinde bayanlar var. Sosyalleşme adına ise yanlış. Çünkü sosyalleşme aşağı inmek değil, orada olanları yukarı çekmektir. Eşitlik ve sömürüye engel olmanın üstesinden gelmektir; basit anlamda…

Bu Kentler büyükçe sorunlar da artar mı ne? Kim kime dumduma havası yükselir. Mahalle baskısı insan sayısı arttıkça azalır. Davranış bilimleri ise bunu “sosyal kontrol” olarak adlandırır.

Koca Trakyalı der ki: Madem üle gel büle, bre be!...

Ben de Koronaya diyorum ki:Madem üle defol git, bire be!..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.