Ekonomik bunalım en baştaydı. Paramızın değer yitirmesi ve enflasyon artışı. Bir çok mala mülke, yiyeceğe gelen üst üste zam . Zam üstüne zam yani…
Marketlerde, pazarlarda her gün bir türlü aşağı inmeyen fiyatlar, hep yukarı, hep yukarı.
Alışıldı olmalı ki alan razı, veren razı.
Bunlar yetmiyormuş gibi incir kabuğunu doldurmayan başka bombalar ışık hızıyla gündemde. Ve uzun uzun tartışılmakta.
İlk akla gelen “ANDIMIZ” Yasalara rağmen iki ters kutup. Kabul edenler, kabul etmeyenler…
Diye bir şay olabilir mi? T.C’inn bunlar Totragan’ın değil. “Yasama erki”nin önemini bilmeyen ve kavramayan olmamalı, kanımca.
Bakın Büyük önderimizin şu özdeyişine: “Ne mutlu Türküm diyene”. Burada bir incelik var. Ne mutlu Türk olana dememiş, , Türküm diyene demiş. Bu inceliği kavramak gerekir. Irkçılık yaklaşıma göre değişir. Her ülkenin karışık olsa bile bir birlikteliği de vardır. Alman Halkı, Fransızlar Amerikalılar v.b Katı ırkçılık olayını dünya Hitler ve Mussolini dönemlerinde yaşamıştı. Ve Dünya kana bulanmıştı.
T.C Türküm diyebilenlerden oluşur, Cumhuriyet kurulduğundan beri. Andımız konusu siyasetçilere değil , eğitimcilere bırakılsa daha doğru olur gibime geliyor. Pedagojik bir değeri varsa…
--------------------------------------
İkinci olay,Atatürk düşmanı olduğu söylenen bir tarikat şeyhini, Diyanet İşleri başkanının ziyareti. 11 kasımda yapılan ve hasta ziyareti olarak ifade edilen olay. Olağanüstü bir tepki gördü bu ziyaret.
Muhalefet partilerinin ve liderlerinin söylemedikleri kalmadı. Onların bu söylemlerinden sonra söylenmesi gereken de kalmadı gibi. Bu kişinin neler söylediği basın ve medya aracılığı bir çok kez yansıtıldı. Yinelemeye gerek yok sanırım.
Bu tür yaklaşımlar ve Atatürk düşmanlığı yeni değil elbet. Heykellerine saldırılar ben bildim bileli hep var. Ancak son zamanlarda daha bir artış gösterdi.
Hele 1o Kasım Atatürk’ü anma kutlamalarında ve sonrasında.
Kentimizde bile o gün bir kara çarşaflı, törenlere katılanlara bağıra çağıra söylenmiş. Daha sonra benzer bir olay Tekirdağ’da yaşandı. Daha sonra bir rektör yardımcısı da kervana katıldı.
Atatürk Türkiye’sine yakışmayan söylemler bir yana, bu kişiler geleceğe yatırım da yapıyorlar kanımca. Dikkati çekip, ünlenecek ve bir yerlere taşımak, özetle çıkar sağlayacak.Bunun örnekleri var zaten. Belki de bu hasta tipler, en kestirme yol olarak görmekteler bu çıkıntılıkları. Yine belirtmek gerekir ki, bunlar bu eylemlerde tek başlarına değiller gibi.
Bu son Om kasım’da ki halkın coşkusu onları rahatsız etmiş olmalı. Teokratik düzen özlemi içindeler sanki. Öyle ülkeler var, oysa!… Bular belki de destekli şeriat yolcuları, kim bilir?
Bir başka açıdan bakarsak; bu denli yüz vermemek daha sağlıklı gibi görünüyor.
Bir hukuk devletinde suç işleyenler, cezasına da katlanır; arkası sıvazlanmaz, değil mi?
10 Kasım’ın sevgi kervanı her yıl giderek artıyor; hazmedilemeyen bu mu acep.
Böyle olaylar yine olacaktır. Bu kafayla gidersek daha çok şeyler yaşayıp göreceğiz. Atatürk elbette bir heyhel değil, lafl peynir gemisi yürütenlere kulak asmaz. O T.C’nin kurtarıcısı ve kurucusudur. Çağdaş uygarlık düzeyine erişmenin savunucusudur.
Ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin, bu söyleyenlerin değerini belirler. Kimse de önemsemez, önemsememelidir. Çünkü “Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.” Siz O’nun ayak izi bile olamazsınız.
Bir süre önce de bir Kaşıkçı cinayeti yaşandı ülkemizde. Suudi Arabistanlı olan gazeteciyi, konsoloslukta yok ettiler, hem de acımasızca. Ve aradan kaç gün geçmesine rağmen adamın cesedi bile bulunamadı. Söylenenler doğruysa, bu acımasızca katletme ve cesedini yok etme olayı neyle bağdaştırılabilir. Ne dinsel ne insani açıdan açıklanabilir.
Olay tüm dünyanın gündeminde hala. Ve hala merak konusu olmayı sürdürüyor. Zaman ne gösterecek bilinmez ama,” Elbet bir gün sabah olacak” diyesim geliyor.
Daha önceleri de ülkemizde tutuklu bulunan papaz’ın öyküsü bir roman yazdıracak boyutlara ulaşmıştı. Koca dünyayı yerinden oynatacak boyutlara ulaşmıştı. ABD Başkanı’nın salvoları da işin içine girence…
Öyle bir başkanın ya da benzeyenlerin kişilerle bu denli uğraşması abes kaçmasına rağmen, olaylar ortada işte. İnsan bunları görüp yaşayınca “Dünya nereye gidiyor” diye sorası geliyor, doğrusu.
