Şubat girdi gireli havaların maşallahı var. Termometreler yirmiye yaklaştı neredeyse. Güneş ısıtmaya başladı bile. İnsanlar parklarda vakit geçirmekte.
Oysa şubat korkulan ve en kısa süren bir aydır.
Demiş ki:
“Ben agamdan (Yani ocaktan) korkmasam yapacağımı bilirim.”
Bir çocuk şarkısı da:
“Cüce şubat dinlemez, kar yapar, tipi yapar”
Bu yıl yirmi dokuz çekecek. Dört yılda bir bunu yapar.Üç yıl da yirmi sekiz günle idare eder.
Ocak sonlarında okullar da dönem dinlencesine girince ver elini kayak merkezlerine. Çok kişi çocuklarını ödüllendirmek için sanırım bu seçeneği kullanmakta. Ülkemizde artık bol bol böyle merkezler oluştu. En önemlisi de Uludağ. Orası bildiğim kadarıyla eskiden beri var. İstanbul’a da yakın olma özeliği ve özellikleriyle yaşar. Zaten Uludağ varsıllıklarıyla dao bölge için bulunmaz bir nimet Çünkü Bursa’yı bursa yapan bu varsıllık bence.
Başka kayak merkezlerimiz de var elbet. Hepsi birbirinden değerli.
Tüm bu özelliklere rağmen bazı kayak severlerin başka ülkelere kayması bence biraz Karadeniz. Ülkemiz bilindiği gibi her şeyiyle dört dörtlük.Daha güzel bir ülke peşinde koşmamız gerekir. Gerekir bir yana bu ülkede yaşayanların görevi. Ama ve ne yazık ki kendi kendimizle uğraşmaktan o yola tam anlamıyla ve henüz giremedik. Kısır çekişmeler, lâf kalabalıkları, cinayetler,dedikodular, aslı astarı olmayan suçlamalar ve lânet olası terörizm.Can kayıplarımız, şehitlerimiz.. İşte bu gün bile İdlip’te dört askerimiz şehit, dokuz yaralımız Şehitlerimize rahmet yaralılara acil şifalar dilerken yakınlarına ve halkımıza da sabırlar diliyorum.
Şubatın bu güzel günleri de kandırmaca gibi geliyor bana. Neden mi?
Az önce teletex’e göz attım. Birkaç gün sonra sıcaklıkların on dereceye ineceği belirlenmişti.Bir ekranda bir sunucu da bunu doğruladı.
Şubat baharı da “Arap Baharı”na benzemez umarım. Oradaki olaylar bilindiği gibi yıllardır sütren yolları gibi uzayıp gitmekte. Yani “Aman petrol, canım petrol…”
Cemreler de şubatta düşmeye başlar: Havaya, suya, karaya.. Yani gali ba en doğrusu “Yüz elli yaz belli” ye inanmak. Hıdırellez’i karşılamak ya da beklemek. Çünkü kış, kışlığını yapacak, yapmalı daAncak erken gelen ılıman havalar erken çiçek açan ağaçları da kandırabilir. Çünkü badem ve erik ağaçları sabırsızdır, yani erkencidir, aldanmaya en yakın ağaçlardır.
Havalar ılıklandı diye giyim konusunda da yakınmalar olabilir. Erken soyunmak ne denli tehlikeliyse, kara kışmış gibi giyinmek de o denli sakıncalıdır. Özellikle çocuklarımız kollanmalıdır Çünkü baskınıza Çin’de görülen ve çok kişiyi götüren virüs dünyaya yayılmaya başladı. Bize gelmedi henüz ama ne olacağını bilemezsin. Sevindirici olan da gerekli önlemlerin alınmaya başlanması.
Eski salgınları anımsıyor insan… Dünyanın insanı bu nedenle canından olmuş. Özellikle veba salgınında.En doğru savaş salgınlarla olmalı, dileğimi de yansıtmadan edemiyorum. Bu arda parti içi seçimler ön planda. Bir çok lâf dolaşıyor ortalıkta. Adaylar belirlenmeye başlamış. Demokrasi varsa isteyen adaylığını koyabilir elbet. Sonucu sandık belirleyeceğine göre uzun boylu yaygaraya gerek yok kanısındayım.
Fikir ayrılıkları, yandaşlıklar elbette olabilir. Bu farklılıklar şiddete ve küfre yönelmedikçe normaldir, olacaktır olmalıdır. Yeter ki kırıcı dökücü olmasın; insanca olsun.
Ben milletvekillerinin bile kişisel düşüncelerini açıklamalarından yanayım. Elbet bunun da ölçüleri olmalı. Partisine zarar vermemeli.
Mart için söylenmiş bir söz var. Ben onu şubat için biraz değiştirerek sunmak isterim:
“Korkarım şubatın peşinden, ayırır koca öküzü eşinden.”
