Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım gününde bir kez daha bizlere bu ülkeyi bağışlayan, bağımsızlığımızı sağlayan Ulu Önderimiz Atatürk’ü sevgi ve şükranla anıyoruz.
Aradan 85 yıl geçmesine ve sevgisinin, eserlerinin yok edilmesi çabalarına rağmen toplumun kalbinde yer eden ortak bir aşk, vazgeçilmeyen bir sevgi olduğu bir kez daha kanıtlanıyor.
Ülkemizde bugün her yaşta insanımız, Ata’mızın her yıl ölüm yıldönümünde tekrarlanan sevgisinin unutulmadığını ve unutulmayacağını göstermesi ülkemiz açısından onur, gurur verici bir durumdur.
Bu sevgiyi zedelemek isteyen çevreler bugüne kadar oldu ve olmaya devam edecektir.Atasını seven ve onun bizlere emanetine sahip çıkanlar, bu sevgiyi her zaman kararlılıkla sahiplenmeli.Ona bağlılıklarını sadece bir gün değil yılın her gününde göstermelidir.
Özellikle, gençlerimize bu sevgi aileden başlayarak her zaman anlatılmalı.
Bu ülkenin İstiklal önderleri sayesinde bağımsız ,laik ve laik,bağımsız bölgesinde örnek bir ülke haline geldiği. Gençlerimize Atatürk vazgeçilmez bir bilgi olarak toplumun anlayacağı şekilde anlatılmalıdır.
Küçük yaşlarda çocukların kafalarına nakşedilen bilgiler hayatları boyunca kalıcı bilgilerdir.
Daha sonraki yıllarda bu görev öğretmenlerimize düşer. Gençlerimizi eğitimcilerimizin elinde Ata’sına ve Cumhuriyet ilkelerine sadık insanlar olarak yetiştirmek ortak ilkemiz olmalı.
Atatürk’ün ölüm yıldönümünde yaşanılanların ortak sevgi ,ülke bağımsızlığı, birlik ve beraberliğimiz için sonsuza kadar yaşatılması gereken bir sevgi olduğu hatırdan çıkmamalı.Anıt kabrini milyonlarca insanımızın ziyaret Ata’ya bağlılığın göstergesidir.
Bu arada onun ilkelerine karşı görüşü savunup onları yok etmeye çalışanlar da halkın Ulu Önderin ilkelerine ne denli bağlı olduğunu kabullenmeli.Birlik ve beraberliğimiz buna bağlıdır.
-------------
ATATÜRK’E BAĞLILIK SÖZLE OLMUYOR
Bakıyoruz , bazı insanlarımızın ulaşım araçlarının üzerinde ,kollarında Atatürk adı yazdırıyor. Bu ona sahip olmak için yeterli değildir.
Önemli olan onun adının yanında ilkelerini sahiplenmek olmalı.Bunu sağlamak için de Ulu Önderin gelecek için ulusundan ne istediğini ilkelerini bilmek ve bunu herkese duyurmak gerekir.
Bunlara sahip olmayıp sadece sözde Atatürkçü olanlar ile onun mirası sahiplenemez.
Atatürk karşıtı olanların halkı etkileyecek çok sayıda televizyonları,gazeteleri ve propaganda yapacak kadroları olduğu unutulmamalı.
Bu çabalar ancak Atasının ilkelerine sahip olanların bu ilkeleri halka inandırması ile engellenir.
---------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
İLK MİLLİ MARŞIMIZ 1921 YILINDA YAZILDI
Ülkemizde ilk Milli Marş yazma yarışması 1921 yılında Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlendi.
500 lira ödüllü olan bu yarışmaya,724 şiir karıldı.Mehmet Akif Ersoy yarışmada ödül olduğu için yarışmaya katılmadı..Zamanın Milli Eğitim Bakanı Abdullah Suphi Tanrıöver,ünlü şairi 5 Şubat 1921 günü ödül konusunda kaygı duymaması konusunda ikna edince Mehmet Akif de “kahraman Ordumuza “ diye sunduğu “ İstiklal Marşı” şiirini yarışma kuruluna yolladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 1921 günkü toplantısında İstiklal Marşı Ulusal Marş olarak kabul edildi.
Marşı besteleme yarışmasına 24 besteci katıldı.Kurtuluş Savaşı nedeniyle besteleme işi yarıda kaldı. Seçiciler kurulu 1924 yılında Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul ederek okullara duyurdu.
Bu marş 1930 yılına kadar çalındı.
Yine 1930 yılında bu bestenin yerine Cumhurbaşkanlığı Orkestra Şefi Zeki Üngör’ün bestesini çalınması istendi.Bugün bildiğimiz söylediğimiz İstiklal Marşımızın bestesi Zeki Üngör’ündür.