Dünyamızda bilim insanlarının, şairlerin devlet adamlarının öyle sözleri ve dizeleri vardır ki, aradan uzun yıllar geçse de önemini yitirmez. O günkü gibi varlığını korur.

                 Mustafa Kemal Atatürk’ün,’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözleri bunlardan biridir.

                 Ünlü şairlerimizden Can Yücel’in ‘Farkında olmalı insan’ dizeleri de böyle unutulmaz mısralar arasındadır. Aradan yıllar geçse de güncelliğini korur.

                 Şair insan yaşamını bakınız nasıl tanımlıyor:

                 FARKINDA OLMALI İNSAN

                 Kendisinin, olayların gidişatının farkında olmalı

                 Farkı fark etmeli fark ettiğini de fark etmemeli bazen.

                Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.

                Ana karnına sığarken neden dünyaya sığmadığını en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kaldığını fark etmeli.

                 Şu çok geniş görünen dünyanın ahrete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.

                Henüz bebekken ‘dünya benim’ dercesine avuçlarını sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların ‘her şeyi bırakıp gidiyorum işte’ dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.

                 Kefenin celbinin bulunmadığını fark etmeli.

                 Azrail’in her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan.

                 Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.

                 Gülün hemen dibinde dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.

                 Evinde kedi köpek beslediği halde, çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.

                 Eşine ‘seni çok seviyorum’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.

                 Dolabında asılı yirmi beş gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.

                 Zenginliği ve bereketin sofradayken önüne biriken ekmek kırıntılarının yemekte gizlendiğini fark etmeli.

                 Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını,  altmış, yetmiş yıl sonra sigara yüzünden Azrail’e heba, soba borusu gibi teslim etmenin emanete hıyanet sayıldığını fark etmeli.

                Altmış üç yıllık ömründe hiç karnı doymayan bir peygamberin ümmeti olarak, beslenme yüzünden sarkarken göbeğini fark etmeli.

                 İnsan fark etmeli ki, ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti, yarın meçhuldür.

                 O halde ömür dediğin bir gündür. O gün de bugündür’

                CAN YÜCEL

                BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

                ESKRİMİ TÜRKİYE’YE O ÖĞRETTİ

                Türkiye’de ilk eskrim öğretmeni Hüsnü Bey’di. 1901 yılında Fuat Balkan, Ömer Lütfi ve Refik Bey’leri çalıştırarak ilk Türk eskrimcilerini yetiştirdi.

                Bu üç eskrimci 2. Abdülhamit’in önünde İtalyanlarla yaptıkları karşılaşmaları kazanınca, padişah buyruğuyla eskrim askeri okullarda zorunlu ders olarak öğretilmeye başlandı. 1906 yılında Edirne Harp Okulu’nun öğretmenliğine Fuat Balkan atandı. 

                HAHAM OLAMAM YA

                 Bekri Mustafa, bir Yeniçeri,  bir Cebeci içki içmekten Bostancıbaşının huzuruna getirilir.

  • Bostancıbaşı sorar: “Sen kimsin?”
  • - “Yeniçeriyim.”
  • - “Ağa, ben de yeniçeri ağasıyım vurun 50 sopa.”
  •  “İkincisi cebeciyim deyince ağa da ben de cebeci başıyım vurun 50 sopa”
  • Sıra Bekri’ye gelince Bekri: “Haham’ın odacısıyım” der.
  • Bekri’nin bu sözleri üzerine Bostancıbaşı yutkunur… “Ben de Haham olamayacağıma göre salıverin keratayı” der.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.