Arada bir eski yıllarda yazdığım notlarımı karıştırıp yıllar önce ülkenin genel sorunlarıyla ilgili yazdığım yazılarımı okuyorum.
Not düştüğüm yazılarımın yazıldığı zamandan bu yana 9- 10 yıl geçmesine karşın sorunların fazla değişmediğine tanık oluyorum.
Ben, Yurdun Batı ucunda sıradan bir basın mensubuyum. Benim olayları derinlemesine irdeleyecek imkanlarım, bu tür kaynaklarım da yok.
Sadece yazılarıma kendi görüşlerimi, duyduklarımı ve o anki izlenimlerimi yansıtıyorum.
Bugün köşemde o zamandan bir örnek olarak, 27 Nisan 2009 tarihli saat 23.55’te kaleme aldığım bir yazıyı buraya aktarıyorum
Aradan bu kadar süre geçmiş. Durum bugün de benzerlikler taşımıyor mu? Yorum okuyucularımın.
O gün yazdığım yazım şöyle:
ACABA NELER OLUYOR
Herkes ülkede neler olup bittiğini merak edip bunu demokratik sınırlar içinde toplumu ilgilendiren sorunlar hakkında fikir yürütür.
Yazar, çizer, konuşur,tartışır, bunda hiçbir sakınca kısıtlama olmaz ve olmamalıdır.
Eğer bu kadar kişisel hürriyet halkımızdan esirgenirse, o ülkede demokratik haklar tartışılır duruma gelir.
Ülkemizde son günlerde gelişen olaylara baktığımızda gerçekten içimize bir korku düşüyor.
Sultan Hamit dönemini aratmayacak şekilde Jurnalciliği meslek edinen kişi ve kurumlar ülkede huzursuzluğa çanak tutuyor, nifak tohumları atıyor.
Haber saati geldiğinde bazı kanalları izliyorum.
İzleyince gerçekten hayrete düşüyorum.
Aslı astarı olmayan, doğruluğu kanıtlanmamış asparagas haberler bu kanallardan haber olarak sunuluyor
Bu programların izleyen çoğu insanımız yorum yapmadan bunları haklı gibi kabulleniyor.
Bu haberler bir süre sonra yalanlansa dahi, bunlar dikkate alınmıyor. Bazı kişi ve kuruluşlar bu yalanlarla karalanmış, mimlenmiş oluyor.
Halkımız, çıkan yalan haberin tekzibini okumaz, yalan olduğunu dikkate almaz, yazılanı, söyleneni doğru olarak kabul eder.
Buna göre bir atasözümüz de vardır” Ateş olmayan yerde duman tütmez” denir.
Ne acıdır ki, yayın etiğine, yasalara aykırı olmasına rağmen malum TV kanalları çekinmeden bu karalayıcı yayınlarını sürdürüyor. Adeta yangına körükle gidiyor, bile bile halkı ikiye bölüyor”
2009 yılı Nisan ayının 27’sinde notlarım böyle.
Bugüne baktığımızda acaba neler değişti?.....
KADINLARIMIZ DAHA AKTİF OLMALI
CHP Kadın Kolları tarafından Margi Otel’de bayanlara yılbaşı kutlaması yapıldı.
Gerçekten kadınların eğlenmesi stres atması açısından bu etkinlik çok güzeldi.Salonu dolduran kadınlar Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın duygu dolu siyasi konuşmasını dinlediler .alkışlayıp katkı verdiler.
Başkan toplantıya eşi ile katıldı. konuşma anında eşi yanındaydı.
Bu görüntüler demokrasimiz açısından özlenen görüntüler.
Ben isterdim ki bu kadar kadının bir arada olduğu toplantıda. Bir kadınımız da konuşma yaparak kadınların sorunlarını bugüne kadar el atılmayan meselelerini Gürkan’a iletmiş olsun.
Böyle yüzlerce kadından oluşan toplantılar için bu büyük fırsattı. Toplantının sadece eğlenceye yönelik olması bence yeterli değildi. Salonda oynama, eğlenmenin yanında, toplumda hırpalanan, horlanan kazandıkları hakları yeterli olmayan kadınlara yönelik birkaç söz de söylenmesi gerekirdi.
Bu CHP’ye de katkı yapardı. Kadın meselelerinin çözümü erkeklere yapılan alkışlarla çözümlenmez .
Yeri geldiğinde kadınlarımız her platformda özellikle siyasilerin olduğu toplantılarda sorunlarını gündeme taşımalı.
Böylece kadınların Edirne’de gücünü ve etkinliğini göstermeli.
KEŞKE BU GÜZELLİKLER YOK OLMASAYDI.
Edirne Kaleiçi semtini dolaştığımda hüzünleniyorum.
Bir yanda Edirne’nin diğer semtlerinde olmayan sokaklarındaki düzen; diğer yanda tarihi evler arasında yükselen beton yığınlarına andıran evler.
Bu güzel görüntüye tezat oluşturuyor.
Gönül isterdi ki o cumbalı evlere sahip çıkıp Kaleiçinin güzelliğini bugüne taşımış olsalım.
O zaman bugün Kaleiçi ve tarihi eserlerimiz yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olurdu.
Bu güzelliği koruyamadık.
Bugün güzellikle çirkinlik Kaleiçi semtinde iç içe duruyor.
